27 Kasım 2022 Pazar
Barracuda
24 Temmuz 2022 Pazar
Frank Cappa
Ilk Cappa hikayemi eski bir Heavy Metal dergisi sayfalarinda okumustum, Cappa'nin bir flashback'le acemi bir foto muhabiriyken meslegi ile ilgili en buyuk dersi nasil aldiginin hikayesiydi. ( Ispanyol yazar-cizerlerin dergi sayfalarini doldurdugu yillar olmasina ragmen maalesef derginin genel fantastik/bilim-kurgu hikayelerine/cercevesine uymadigi icin olsa gerek baska bir Cappa hikayesi yayinlanmadi Heavy Metal dergisi sayfalarinda)
Ustasi rolundeki Orson Welles gorunumlu Jack ona mesleginin dersini ogretiyordu, en kanli en vahsi en acimasiz catismanin ortasinda bile bir muhabire dusen mudahele etmek degil haberi ve gercegi belgelemekti. Kisa ve carpici bir hikayeyedi, savasin-olumun korkunclugunu bu kadar kisa bir sayfa sayisina ve bu denli muhtesem cizimlerle verebilmek Sommer'in ustaligiydi.
“Dunya cilgin bir yer ve senin isin onu duzeltmek degil; sen bir politikaci da degilsin Mesih de! Sadece insanlari neler olup bittigine dair bilgilendirmen lazim... ve sonra da nasil tepki vereceklerini beklemen gerek"
Bu hikayeden sonra diger hikayelerini toplamaya okumaya calistim, Cappa Ingilizceye ve Turkceye pek cevrilmemisti. Elime gecen diger dillerden albumlerle yetindim. Okudukca aslinda bu kisa hikayenin Cappa'nin son hikayelerinden biri oldugunu ogrendim; cagdasi diger ispanyol cizgi romanlari icin dergi formatinda dogdugu icin de olsa gerek kisa hikayeleri vardi ama uzunca olanlar da vardi. Siyah beyazin ustasiydi yaraticisi Sommer ama ilerleyen yillarda maceralarda harika renklendirmeler de yapmisti.
Yersiz-yurtsuz, ulkesiz, humanist ama tanik oldugu savaslarda her zaman ister istemez taraf da olan bir muhabir yaratmisti Sommer. Afrikada kolonyalizimin cizdigi anlamsiz sinirlar icin savasan ordularda zorla silah altina alinan kabile savascilarindan birine denk gelmisti; askerden kacan ve yasadigi koye donmek icin gozunu kirpmadan adam da olduren bu adami komutanlarina teslim etmemeyi denemisti. Yasadigi kitanin Afrika oldugundan bile habersiz olan, kendi koyunden baskasiyla ilgilenmeyen, kabilenin buyucusu babasinin tilsimiyla olumsuz olabilecegine iman eden bu adam Cappa'ya gore medeniyetin temas etmedigi belki de son Afrikaliydi.
Kendisine 'dunyanin en onemli savas muhabirisiniz. Bu acaba savasi sevdiginizden dolayi mi' diye soran askere verdigi cevap manidardi: "Aksine , nefret ediyorum. Ama ilgimi de cekiyor cunku insanlari oyle ektrem durumlara sokuyor ki , insanlari oyle donusturuyor ki insanlarin muktedir oldugu tum iyilik ve kotulugu ortaya cikariyor: En medeni insanlar arasinda sinirsiz fedakarlik orneklerinin yaninda inanilmaz gaddarliklar da gorebiliyorsunuz."
Bu cumleler Sommer'in bir soylesisindekilerle ortusmekteydi :
Hayat, dunya, yaratilis bir bulmacadir, bir kollaj, heterojen elementlerin kumelenmesi... en azindan gorunuste. Insan bu kaos icerisinde caresizce varolusunun mantikli aciklamasini arar. Bu arada hersey binbir renklidir, absurddur, tutarsiz, acimsiz ve vahsi bir karabasandir... ama guzeldir de. Bu guzelligin gizemidir kendimizi oldurmemizi engelleyen, kaleydoskopumuzu etrafa cevirmemizi ve birgun anlamlarini anlayabilecegimiz sahneler gormemizi saglayan....
Sommer bu hayata bakisini cizgi romanin her sayfasina yedirir. Savasin ortasinda bir kabusdur ama ayni zamanda guzeldir Cappa'nin dunyasi. Doneminin buyuk ustasi Pratt'in etkisi aciktir sayfalarda, Cappa sanki Corto'nun yarim asir sonra yasayan kuzeni gibidir.
Yuzunu Robert Redford'dan odunc alan Cappa ismini -meslegi gibi- ise gectigimiz yuzyilin en buyuk savas muhabiri sayilan Capa'dan alir.
Bugun "fakenews" caginda -hele Rusya'nin Ukranya isgali gibi bir catismada- gercek-saglikli haberlere ulasabilmenin degerini bir keze daha anladigimizin zamanlarda Sommer'in basyapiti hic eskimeden yaslanmadan bir klasik olarak onemini korumakta.
Cappa, Nikaragua hikayesinde Amerikalilarin geride biraktigi fasist Somoza rejimine karsi direnen Sandinista gerillalarini haberlestirmektedir. Hepsinin amaci ozgurluktur lakin hepsinin gonlunde aklinda baska bir ozurluk tanimi vardir. Sommers'in hikayesi dikta yikilsa bile insanoglunun asla gercek ozgurluge erisemeyegi alt mesajini da icermektedir. Olabildigince karamsardir (Nikaraguanin sonraki yillari onu hakli da cikarir).
Din, politika... Hersey prensipte iyidir lakin iktidar sehveti ugruna manipulayona ugramaktan kacamaz. Bir ideolojiyi yahut otekini ( iyi yahut degil) kullanan klikler olusur ve digerlerini manipule eder ve sonunda domine etmeye devam eder.
Sommer, Cappa'nin Nikaragua macerasini gercek bir muhabir olan Bill Stewart'a saygi notuyla bitirir. Nikaragua'nin en tehlikeli doneminde muhabirlik yapan Bill Stewart'in Somoza rejimi tarafindan katledilmesi rejimin yikilisini hizlandirmistir. Biz de Bill Stewart'in sozuyle bitirelim. "Butun savaslar yasli adamlarindir, ama genc insanlar olur."
24 Haziran 2022 Cuma
ATAR GULL
20 Mayıs 2022 Cuma
Heykel
Heykel
Antropoloji tarihinin en ünlü ve en tartışmalı isimlerinden Napoleon Chagnon birkaç yil önce 81 yaşındayken öldü. Amazon ormanlarındaki Yanamamolar üzerinde uzun yıllar çalışmış Chagnon oldukça tartışmalı bir isimdi zira zihnimizde inşa ettiğimiz barışçıl- doğayla uyum içerisinde yaşayan yerli imgesini çalışmalarıyla altüst etmişti. Ona göre Yanamamolar sürekli bir savaş hali içerisinde yaşamakta, güçlü köyler nüfusu azalan köyleri basıp erkekleri öldürüp çocuk ve kadınları kaçırmaktaydı. Cinayetler topluca işlendiği için belli bir yaşın üstündeki hemen her erkek mutlaka bir cinayete karışmıştı. Elbette pek çok antropolog bunun böyle olmadığını iddia etmekteydi; Chagnon ırkçılıkla ve kanıtları çarpıtmakla suçlandı.
Antropoloji sahası -hele ilk emekleme yılları- Batı’nın kolonyalizm ve oryantalizm tarihi yüzünden böyle pek çok tartışmayla dolu. Bunlardan biri de bugün Batı’da hemen her büyük şehrin etnografya müzelerinde sergilenen ‘fetiş’ adı verilen objeler. Bu başlık altında çeşitli masklar, ama özellikle heykeller ve heykel benzeri objeler toplanmakta. Ozellikle Ingiltere muzeleri dunyanin dort bir yanindan toplanmis heykellerle dolu. Fakat bu ismin kendisi bile tartışmalı. Zira pek çok 19. yüzyıl düşünürü bu fetişlerin-heykellerin yerlilerin soyut düşünme yeteneği olmadığından dolayı maddeye özel anlam yüklemeleri, büyüye-paranormale inanmaları, bu heykellerin doğa üstü güçlere sahip olduklarını sandıklarını söylemektedir. Bundan dolayı da bu heykeller yerliler tarafından kutsal olarak tanımlanmakta. Bu yaklaşıma bugün oldukça tartışmalı; Batılı-rasyonel-bilimsel akıl ve metodoloji her şeyi sınıflandırıp- isimlendirirken, üstten bakıp değerlendirirken gerçekleri mi bulmakta yoksa atladığı detaylar, yerlilerin yaklaşımlarında kavrayamadıkları gerçekler var mı?
Uzun suren sömürgecilik döneminde Asya, Afrika ve Güney Amerika’nın en ücra
köşelerindeki topluluklarda, kavimlerden toplanan -ve bugün Batı’da sayısız
müzeyi dolduran bu heykeller popüler kültürün pek çok alanına -ve elbette çizgi
romanlara da- zaman içerisinde sızmıştır. Çizgi roman dünyasında da bu egzotik/tuhaf
heykeller bol miktarda kullanılmış; çizgi roman kahramanlarının egzotik coğrafyalara
yelken açmasına vesile olmuştur.
Çizgi romandaki pek çok ilk gibi Tenten bu konuda da çığır açıcıdır. Tenten
“Broken Ear – Kırık Kulak” macerasında daha 1935-37 yıllarında bir fetiş
heykelin ardında en güzel maceralarından birini yaşamıştır. Hikâye yine bir etnografya
müzesindeki Arumbaya kabilesine ait heykelin çalınmasıyla başlar (Herge müzede gördüğü
gerçek bir heykelden esinlenmiştir) ve kabilenin yaşadığı Güney Amerika’ya
kadar uzanır. Herge Güney Amerika’da geçen kısımlarda ise Arumbaya kabilesi ve
komşu kabile Rumbabaslar karşıtlığı ile barışçıl/savaşçı kabile etiketlerini de
tartışmıştır. Bu hayali kabileleri, silahlarını, giysileri ve görünüşlerini
yaratırken de dönemin bölgeyi anlatan gezi, referans ve etnografya
kitaplarından bulduğu gerçek unsurları derlemiştir.
Bundan sonra pek çok kahraman sayısız heykel peşinde koşarak maceralar yaşamıştır.
Tenten refereanslarini seven Tardi, meşhur kahramanı Adèle Blanc'i 1976’daki albümü “Eyfel Kulesi Cini”nde bir Asur şeytan kültünün heykeli Pazazu peşinde koşturmaktadır. Oldukça girift bir kurguya sahip macera yerlilerin bu fetişe madde dünyasının ötesinde anlam yüklemelerini tamamen ters yüz eder. Bu sefer şehrin ileri gelenleri, eğitimli-zengin tabakasından bir grubun bu oryantal külte kendilerini irrasyonel bir biçimde kaptırmaları anlatmaktadır. Tardi böylece belki de bireysel anlamda sadece “yerliler”in değil beyaz adamın da düşündüğü kadarıyla rasyonel olamayabileceğini sergiler. Öyle ya çarmığa gerili İsa heykeli yahut Meryem ana ikonu da fetiş değil midir esasen?
Tome-Janry döneminin Spirou ve Fantasio'sunun da heykel peşinde sürüklendikleri bir macera vardır; Avusturalya macerası (1985). Aborjinlerin kutsal bir heykelini bulan Count of Champignac bu yüzden tehdit altındadır zira bölgenin madencileri bu buluntunun bölgede Aborjinlere haklar vereceğinden ve maden sahalarının elden çıkacağından korkmaktadır. Macera klasik kaçırılma -kurtarma mizahi içinde dinamik bir şekilde devam ederken arka planda hep yerliler, yerlilerin kutsalları-toprakları, bu topraklar üzerindeki hakları ve beyaz adamın bitmek tükenmek bilmeyen iştahı temaları devam etmektedir.
1988 yılında yayınlanan Yoko Tsunu albümünde (Le Matin du monde - The
Morning of the World) kahramanımız antik bir Endonezya heykelciğinin yüzünden
zaman ve mekan sınırlarını zorlayarak bir yolculuğa çıkar.
Fumettilerde yerliler ve heykelleri temaları benzer kalıplarla bolca kullanılmıştır,
sadece bir örnek verelim. Mister No Maya Heykeli macerasında (2004) bir
Maya heykelini Meksika topraklarında aramaktadır. Heykelin para-normal gücü
kahramanlarımızı kendine çekerken, heykele sahip olan kabileye ulaşmaya
çalışırlarken yardım istedikleri melez yerli ayak diremektedir: “Sizin
‘uygarlığınız’ henüz onları zehirlemedi… Umarım olabildiğince geç ulaşır”. Ama
bu güzel girişe rağmen tartışma Fumettilerin yapısı gereği derinleştirilmemekte,
üstünkörü birkaç cümleyle geçiştirilmektedir.
Pek çok heykelle bezeli Conan’ın dünyasında ise antropolojiye fazla kafa
yormaya gerek yoktur, kural basittir: heykeller daima tehlikelidir. Eğer bir
külte-dine-tarikata ait heykel bir macerada gözüküyorsa bu fetişin sahibi
kavim/topluluk ne kadar ilkel olursa olsun akla aykırı, uçuk iddialarını
ciddiye almak gerekir. Zira heykeller -ne kadar küçük veya zararsız gözükürse gözüksün-
maceranın akışıyla birlikte ya canlanır ya da başka bir tehlikenin kapılarının açılmasını
tetikler.
Yerli çizgi romanımızda da kahramanlarımız başı kimi zaman heykellerle belaya girmektedir.
Karaoğlan’ın en ilginç maceralarından Hint Yıldızı macerasında bütün
hikâye bir Buda heykelinin boynunda asılı olan Hint yıldızı adı verilen bir mücevherle
başlar. Elbette Karaoğlan’ın da Hint prensesleri, mücevherler, tuzaklar ve
komplolarla geçen dört dörtlük bir ‘swashbuckling’ macerasının ortasında antropolojiye
kafa yoracak pek hali yoktur.
Ama en ilginç yerli macera ise tüm fetiş tanımını ve formülünü alt üst eden Zorba hikayesi Galip Tekin'den ile gelir. Kahramanlarımızın yolu bir köye düştüğünde köylülerin “Zorba” ismini verdikleri heykelle tanışırlar. Heykel geceleri köyün kadınlarını etkisi altına almakta ve onlarla ilişkiye girmektedir; dahası bu kadınların heykelden mutant çocukları olmaktadır. Köylüler ne yaptılarsa bunu engelleyememişler, en sonunda hem vaziyeti hem de melez çocukları kabullenmek zorunda kalmışlardır. Heykel köyde hem nefretin hem de zevkin kaynağı olmuş, herkesin bildiği ama kimsenin açıktan konuşmaya cesaret edemediği bir tabu olarak konumlanmıştır. Tekin’in pek çok hikayesi gibi bu maceranın sonu da uzaylılarla açıklanır: fetişlerdeki alışılagelmiş fetişin sahibi yerli / fetişi inceleyen-yorumlayan beyaz adam/bilim insanı denklemi bozulmuştur. Bu sefer incelenen – hatta üzerinde deney yapılan- tüm insanlardır; inceleyenler ise heykeli (“otomatik deney dölleme makinesi”) gönderen meçhul uzaylılardır.
8 Mayıs 2022 Pazar
Mermaid Project
Mermaid Project, Cinebooks'un Ingilizce olarak yayinladigi 5 bolumluk bir Fransiz cizgi romani; yakin gelecekte buyuk savaslar ve ekolojik yikimlar sonucu sekillenen bir yaniyla tanidik ama ote yandan cok da degismis disutopik bir dunyada gecmekte.
Serinin yazari Leo'yu baska serilerinden de boyle pesimist gelecek tablolari cizmesinden hatirliyoruz. (http://paneller.blogspot.com/2017/10/aldebaran.html) Yakit artik luks bir tuketim maddesi haline geldiginden normal ulasim atlarin cektigi arabalar veya bisikletlerle yapilmakta ; serinin cizgileri karakterlerde oldukca basitlestirilmis olsa da binalar mekanlar araclar oldukca detayli resmedilmis ve oldukca basarili bir renklendirmeye sahip:
Serinin kahramani Pennac artik siyahilerin nufus ve iktidar bakimindan hakim oldugu Fransa'da bolumundeki tek beyaz kadindir. Diger tum polisler ve dedektifler siyahidir ve sefinin de dedigi gibi cok da iyi bir polis oldugundan degil departmanin irkci olmadigini ( roller nasil da degismistir ) kanitlamak amaciyla adeta sus olarak tutulmaktadir. Artik baski ve tahakkum altindaki bir azinliktandir.
Ama hikaye gelistikce Pennac'in aile baglari ve aldigi esrarengiz bir not uzerine onun kitalar otesi bir maceraya cikmasina ve kendisinin bile farkinda olmadigi yeteneklerinin ortaya cikmasina neden olur. Martin hikayelerinden beri alisageldigimiz konusan bir yunusun da hikayeye dahil olmasiyla -ve cok guclu bir uluslararasi sirketin planlariyla- Pennac kendini karmasik bir komplunun icinde bulur. Kendisini kanitlamak icin de bolca firsat bulur.
Konusuyla cok da yenilik getirmeyen, Leo'nun uzaya acildigi bilim-kurgu eserleri kadar ilgi cekici olmayan ama hazir Turkiye'de demografik degisim ve ulkenin gelecegin nasil sekillenecegi tartisiliyorken okunabilecek bir eser.
9 Nisan 2022 Cumartesi
Tenten ve Romanlar
Ikinci dunya savasinin adi yeterince duyulmamis, uzerinde yeterince kafa yorulmamis soykirimi Romanlara karsi yapilanlardi; Naziler yuzbinlerce Romani irki sablonlarina uymadiklari gerekcesiyle oldurduler, surduler yahut kisirlastirdilar. Iktidara gelir gelmez cikarilan bir yasayla baslamisti hersey; Romanlarin -adlari zikredilerek- kalitsal problemleri-irki kirliligi ortadan kaldirmak adina kisirlastirilmalara yetki veriyordu.
Isin fenasi savas sonrasinda Avrupa'da Nazilerin isgal ettigi pek cok cografyada Romanlara karsi Nazilerin katliamlari bitmis olsa da ayrimcilik ve kovusturmalar devam etti. Savas oncesi yasalara donulmustu ama Nazilerin metodlari, kimi yerlerde ayni kisilerce 'uzman' kisvesi altinda uygulanmaya devam etti. Ornegin Fransa'da Romanlarin hareketlerini denetlemek ve duzenlemek icin 1912'de cikarilmis kanunlar ancak 1969'da degistirildi.
Herge ve irkcilik cokca konusulmus bir konu; ozellikle ilk albumleri, cizerin Nazi isgali altindayken Tenten'i devam ettirmesi, sonrasinda bir villian icin kulanilan Yahudi tiplemesi sikca tartisilan konular.
Ama ote yandan denklemin arti yanina yazilacaklar da bir hayli uzun; Blue Lotus albumu icin yaptigi detayli arastirma gibi. Iste bunlardan biri de savas sonrasi Avrupasinda Romanlara yaklasimi olmustu Herge'nin. 61-62 yilinda yayinlanan The Castafiore Emerald albumu en basarili albumlerinden olmasa da bu konuda enteresan izler barindirir. Kaptan Haddock tatsiz tanismalarinin ardindan Romanlari devletin kamp yapmaya zorladiklari yeri gordukten sonra kendi arazisine davet eder:
Kaynaklar :
"Roma of Europe: an invisible genocide?", History Today, Feb-22
Tintin, The Complete Companion
26 Mart 2022 Cumartesi
Max Fridman
Max Fridman Vittorio Giardino'nun yarattigi bir cizgi roman serisi. Iki dunya savasi arasindaki kaotik 30'lu yillarda gecen bir casusluk oykusu. Kahramanimiz Max Fridman eski bir Fransiz ajanidir. Servisden ayrilmis olmasina ragmen bir turlu bu dunyadan kurtulamaz ve cesitli yollarla takrar tekrar basi bu casusluk isleriyle belaya girer. Bir taraftan Avrupa'da yukselen Fasizm ve ote tarafta catirdamis eski imparatorluklar ustunde kurulmus yeni rejimler, yaklasan yeni savasin ayak sesleri casusluk hikayeleri icin bicilmis bir kaftandir.
Fridman'in ilk albumu Budapeste'de gecmektedir; emekli olup tutun ticaretiyle ugrasmakta olan Fridman yeni bir maceraya atilmak icin mecbur birakilir.
Ikinci album ise bizi daha cok ilgilenmektedir zira Fridman Istanbul'a gelmektedir. Giardino tipki Buapeste'de yaptigi gibi donemin Istanbul'unu buyuk titizlikle resmetmis; giysiler binalar, insanlar ve mekanlar oldukca detayli calisilmis. Bir donem cizgi romani olarak Fridman'i cok guclu-basarili kilan bunlar degil sadece elbette ; hikayenin akiciligi ve donemin gercek tarihi olaylari ustune bina edilisi bu arkaplan detaylarinin da onune gecmekte.
Sovyetler birligi icindeki hesaplasma sonucu Trocki gercekten 1929'da Turkiye'ye kacar ve 33 yilinda kadar Buyukada'da "misafir" edilir. Buradan Avrupa'ya gececektir. Fridman'in hikayesinde de Istanbul'a kacan onemli bir Trockist burokrat ismin degisik gizli servisler tarafindan kovalanmasi hikayenin omurgasini olusturmakta.
Son albumler ise Ispanyol icsavasinda gecmekte. Giardino'nun cizgileri albumler boyunca gelismekte ve sonunda harika bir Ligne Claire sitili yakalamakta.
Bu ikinci maceranin degisik dillerde degisik formatlarda yayinlanirken kullanilmis pek cok kapagi var, hepsi birbirinden guzel bu kapaklarin bazilariyla yazimizi bitirelim: