24 Kasım 2017 Cuma

Bir Elvis Dini

"Red Razors" meshur Ingiliz CR dergileri 2000 AD ve Judge Dredd sayfalarinda Dredd evrenin bir parcasi olarak 1991'de -henuz meshur olmamis- Mark Millar tarafindan yaratilmistir. 

Millar, Dredd evreninde (Dredd'den 50 yil kadar sonra) bugunku Rusya diyebilecegimiz Sov-Block'da Razors isimli bir Yargic'in maceralarini sunar. Razors'in maceralari Dredd evreninden pek farki yoktur, her yana sinmis suc, siddet, gercek manada bir yargilama yapmadan infaz yapan yargiclar, mutantlar vs. bu acidan bir degisiklik yok. 

Ama Millar iki ilginc ongoru sunar bize; ilki sovyetlerin henuz dagildigi 91 yillinda Millar Amerikan populer kulturunun ve kapitalizmin isgal ettigi bir Sov-Block tasarlamistir bizim icin. Her taraf McDonald'larla doludur, Amerikan dizileri her taraftadir, yasli komunistler buna homurdanmaktadir. (Rusya bugunku halini almadan once benzer bir donemden ister istemez gercekten de gecer) 




Ikinci bir ongoru ise din hakkindadir ve aslinda album muthis bir din elestirisi barindirmaktadir. Dinlerin, kultlerin ve mitlerin toplumlari-topluluklari hegamonya altina almak, yonetmek, yonlendirmek ve duzeni saglamak icin kullanilageldigi oteden beri bilinen, yazilip cizilen bir elestiridir. Hinduizmin Hint toplumunun kast yapisini nasil korudugu, insanlari kastlarina hapsettigini yahut Sunni-Islamin Osmanli elinde toplumu organize etmek ve duzen saglamak adina nasil bir aracsalliga donustugune kadar dinler tarihinden bir suru ornek getirilebilir. 

Lakin Millar bir adim daha ileri gider ve bu amacla dizayn edilmis bir dinden bahseder. Yani bir dini toplumsal kontrol adina kullanmayi birakin bu amac dogrultusunda devlet tarafindan (Sov-Block'dakine bir sehir devleti denebilir) bir din tasarlanmistir. Yine ilk ongorusuyle baglantili olarak Sov-Block'da (Elvis'in olu bedenini merkezine alan) bir Elvis dini insa edilmistir. Elvis bu dinin yeni Isa'sidir. Adina klisler, dualar, ritueller vardir. Asil macera da zaten Evis'in kemiklerinin bir baska fanatik grup tarafindan Amerika'ya (asil ait oldugu yere) kacirilmaya calismasiyla baslar (tarihte el ve cografya degistiren sayisiz kutsal artifacte bir gondermedir) zira dinin temel diregi elden cikinca devletin de kitle uzerindeki kontrol vasitasi elden cikmis olur ve kaos baslar. 


 


Evet, belki Rusya'da bir Elvis dini dogmamistir ama Putin Rusyasinin bugun Ortadoks Klisesini nasil toplumsal kontrol amaciyla kullandigini hatirlamak yeterlidir.  

Red Razors bir macera CR'inda bile nasil devlet, sistem ve din elestirisi yapilabileceginin guzel bir ornegidir kanimca.  

20 Kasım 2017 Pazartesi

Arap Cografyasi

Son donemlerde artik iyice kemiklesen bir alt tur olarak otobiyografik ogelerden yola cikarak bir tarihsel, politik durumun incelenmesi, elestirilmesinin ( Art Spiegelman, Marjane Satrapi, Joe Sacco gibi) son halkalarindan biri "The Arap of the Future". 

Riad Sattouf’un cocukluk anilarindan yola cikip, donemin Arap cografyasina ve babasi ozelinde Arap entellektueline onemli bir isik tutma calismasi. Riad'in annesi bir Fransiz babasi (Abdel-Razak) ise bir Suriyeli. Babasi Fransa'da tarih doktorasi yaparken tanisip evlenirler. Ilk cilt bu hikayenin baslangicini ve maceranin Libya-Suriye ayagini icermekte. 

Abdulrezak hemen her Bati'da ogrenim goren Arap entellektueli gibi bir akademisyen olmanin otesinde siyasi hayallere sahiptir. Bati'da egitim goren bu aydin tipi iki kesim,  iki dunya arasinda sikismistir: bir taraftan kendi halklarinin ulkelerinin geri kalmisligi ve Bati'nin tartismasiz ustunlugune sahit olup ona gipta etmekte bir taraftan da bu geri kalmislik icin yine Bati'yi suclamaktadirlar. 

Care ise iki bambaska (ve zit) yolla kendini disa vurur; bu entellektuel prototip ya Bati'dan iyice tiksinerek kendi kabuguna cekilir Islam'a bir kurtulus, bir care olarak simsiki sarilir ve burdan yola cikarak bir recete uretir (Siyasal islamcilarin onemli ismi Seyit Kutup ornegin boyle bir surec izlemistir). Ya da dini rededip pan-arapizme sarilir; din geri kalmisligin bir baska nedenidir. Riad'in babasi da ikinci gruba dahildir; Araplari, halki egitilmesi, iptidai geleneklerinden kurtarilmasi gereken bir kitle olarak gorur. Buna ragmen kendisi de sandigi kadar bu geleneklerden kurtulmus, 'aydinlanmis' da degildir. 


Doktorasini veren Abdulrezak bu yuzden Libya'da bir universiteye is basvurusunda bulunur ve ailesiyle beraber bu ulkeye tasinir. 

Hem Libya, hem de daha sonra gittigi Suriye diktatorlerin tumturakli soylemleri, bayraklar, marslar, heykeller ve gosterisli dis kabuga ragmen sefalet icindedir. Halk ekonomik sintinti icinde yasamaya calismaktadir, en temel hayati ihtiyaclari karsilamak bile buyuk sikintidir. Rusvet ve curume heryere sinmistir; otoriter rejimler ise insanlara goz actirmamaktadir. Pan-Arapizm butun propagandaya ragmen ise yaramamaktadir. 


Bu arada sadece yasanan cografyalarin diktatorleri, sistemleri ve devletlerin ceberrut yuzu degil insan iliskileri de islenir. Sattouf’un sari saclari Suriye'de cocuklarin onu "yahudi" diye dislanmasina, otekilestirmesine neden olur. 


Bolgede mezheplerin, dinlerin, etnisitenin ve kabilelerin ne derece derin kokleri oldugunu goruruz albumle birlikte; otoriter yonetimler olmasa her an patlayacak, acimsiz bir cografyadir burasi. Sonra bu iki ulkenin bugunune baktigimizda yasanan drami, vahseti daha iyi anlamamiza sebep olur. (Elbette bizim ulkemizle ne kadar ortak yon oldugunu da dusundurtur) 

Charlie Hebdo eski cizerlerinden olan Sattouf’un aslinda mizaha daha yatkin olan cizgisi albumun dramatik yapisini yumusatsa da ben cok yadirgamadim. Ikinci ciltten devam etmek umuduyla :) 

17 Kasım 2017 Cuma

Project Superpowers

Marvel ve DC evrenleri disinda yapilan superhero CR'larini ucundan kiyisindan takip etmeye calisiyorum; zira daha kucuk yayinevleri (yahut buyuklere bagli yan kuruluslar) yaraticiya daha cok ozgurluk alani actigindan burada harika isler cikabiliyor. Ve bu yapilan isler ana akima da etki edip donusturucu bir dinamo islevi gorebiliyor. Simdiye dek bunun pek cok ornegini gorduk: Boys, Watchmen, Authority, Irredeemable, Astro City vs gibi. 

Tabi bir taraftan da cok kotu , "ucuz taklitler" diye siniflandirabilecgimiz islerle de dolu piyasada. 

'Project Superpowers' bu skalada vasat bir yere oturmakta. Golden Age donemi kahramanlarindan 'fittest survive' prensibi ile degerlendirdigimizde survive edememis, Superman-Batman yahut Captain America gibi populer olamamis ve bu yuzden duzenli bir yayin akisina sahip olamamis eski kahramanlari tekrar kullanip onlari hayata geri donduruyor. Bu sadece bir metafor degil zira hikayenin kendisinde de Golden Age kahramanlari ikinci dunya savasi sirasinda ortadan kaybolup (gercekte de artik yayinlanmamaya basladiklari zamanlar) gunumuzde daha kompleks, daha sinsi, dev sirketlerin yonetimindeki bir dunyaya geri gelirler. Bu guzel bulusun disinda hikayenin yenilikci, devrimci bir yani olmamasindan dolayi yukarda saydigimiz carpici ornekler arasinda yer alamiyor. 



Olumlu bir ozelligi ise elbette Alex Ross'un harika kapaklari ve onun sanat yonetmenliginde uretilen sayfalar kendisi cizmemis olsa da uslup olarak onun cizimlerine yaklasiyor, guzel paneller yakaliyor. 


Hikayedeki bir baska detay ise Yunan mitolojisindeki Pandora'nin kutusu'nun hikayenin tam merkezine yerlesmesi, malum Pandora'nin kutusu DC evreninde 'Project Superpowers'in yayinlanmasindan yanlizca birkac yil sonra buyuk bir eventin ana hikayesine konu oldu :) 



Okumasi kolay, artik silinmis Golden Age kahramanlarini kisaca da olsa tanimak ve Alex Ross'un yonettigi cizimler icin okunabilecek kisa bir seri. 

Butun bu kahramanlarin bugun hayatta kalmis rakipleri-karsiliklari zaten var CR dunyasinda ama birini ana akima dahil etme firsati olsaydi bu Green Lama olurdu sanirim. Mistik artla Doga-Ananin gizemlerinin kesistigi bir yerde duruyor Green Lama, bir nevi cevreci bir Dr.Strange yahut Dr. Strange ile Posion Ivy amalgami. 



14 Kasım 2017 Salı

Betelgeuse'da Zeka ve Bilinc

Betelgeuse Leo'nun harika calismasi Aldebaran'in ikinci dongusu; 
maceralar bu sefer ilkiyle baglantili olarak Betelgeuse gezegenine tasinmis durumda. 

Betelgeuse gezegeninde mahsur kalan insanlar ikiye bolunmus durumda, bir grup askeri disiplinle, ataerkil bir duzenle hareket ederken kadinlar insanligin devami icin surekli dogurmakla vazifeli: 



Asil tartisma konulari ise gezegende gorebildikleri insansi yaratiklarin (iums) zeki ve bilincli olup olmadiklari konusu. Bu konu hikaye acisindan onemli zira gezegeni kolonize edip etmeme karari buna bagli. Yildizlararasi yolculuklara baslamis insanoglu Leo'nun evreninde bir karar almis gozukuyor -bir nevi star trek prime directive gibi- zeki yaratiklarin bulundugu gezegenler insanoglu tarafindan kolonize edilmeyecek. Bunun olcusu de konmus : "ates kullanabilen ve alet yapabilen canlilar" 


Seneryo icin belki gerekli olan conflict bu olcunun sigligindan dogmakta halbuki; yildizlararasi yolculuga cikmis insanligin bu kadar sig ve insanoglunun bakisini merkeze alan bir olcu koymus olmasi inandirici gelmiyor. Evet, gezegenimizdeki diger canlilari tanimaya ve tanimlamaya calisirken gectigimiz yuzyil boyunca cok hatalar yaptik. Ornegin basit bir bilinc-farkindalik testi vardir hayvanlar icin kullanilan, hayvanin alnina boyayla yapilan bir noktayi hayvan aynada gordugunde alnina elini goturur mu, kendini tanir mi seklinde ozetlenebilecek olan soru vardir (mirror test). Yillarca fillerin bilincinin olmadigi sanildi zira deneyde hayvanlarin boyutuna, gorus alanina uygun olmayan aynalar kullanildi. Ya da kopeklerin dunyayi gorsel degil kokusal algilari ile tanidigi gozardi edilip ayni test kopeklere uygulanmaya kalkisildi. Ormanda gozlemlenlenen sempanze ve goriller isimlendirilmeden anildi saha raporlarinda; sanki birer kisilikleri, benlikleri yokmus sadece icguduleri ile hareket eden robotlarmis gibi. 


O gunlerden beri cok yol aldik. Goodall, De Waal ve benzeri bilim insanlarinin yaptigi calismalar artik hayvanlara bakisimizi kokten degistirmis durumda, pek cok turun sandigimizidan cok daha zeki, becerikli oldugunu ve kendi bilinclerinin oldugunu biliyoruz artik. Bazi konularda bizden bile ilerdeler; sempanzeler short term memory testlerinde, ya da kendilerinin oynayabilecegi sekilde gelistirilmis tas-kagit-makas benzeri bir strateji oyununda insanlardan daha iyi performans gostermekte. 

Bugun artik biliyoruz ki ne zeka ne de bilinc insani hayvandan ayiran ozellikler degil. Bunun boyle olmasi (insanin diger hayvanlardan ayirt edici ilahi bir spark'a sahip oldugunun soylenmesi) genelde darwinden beri insani ayri bir yere koymaya gayret eden tutucu zihniyetin gelistiridigi bir savunma mekanizmasi. Nasil diger biyolojik ozelliklerimiz hayvanlarin ozelliklerinin bir devami ise zeka ve bilinc de oyle, var veya yok olmamasindan ziyade bir spektrumdan bahsedebiliriz.

O yuzden Leo'nun evreninde insanoglunun boyle sig bir tanim yapmis olmali CR'in atmosferini bozmakta ("alet yapabilen" tanimi dogada pek cok turun alet yapiyor oldugunu ogrenmemizden once kullanilan arkaik bir onerme). Neyse ki Betelgeuse  uzerinde evrimin nasil sekiller alabildigi, ne kadar ilginc avlanma-beslenme-ureme stratejileri, simbiyozlar, zeka ve bilinc disavurumlari uretebildigi kesfedilmis durumda da bu olumsuz yan goze batmamakta. Diger bir olumlu yan Leo'nun cizgilerindeki ilerleme, malum kendisi bir Rosiński degil ama ilk donguye gore net bir guzellesme var karelerinde. 

Insanoglunun bu konuya bakisinin problemi bilim insanlariyla beraber bilim kurgu yazarlarinin ilgi alanindaydi aslinda; bir ornek vermek gerekirse V&L'e donelim: 

 



The Wrath of Hypsis (1985) albumunde psisik yeteneklere sahip bir uzayli olan Glapum'tian Valerian'a gorevinde yardim ederken dunyanin diger zeki yaratiklariyla iletisime girer. Bunlar bizim katil Orca'lar dediklerimizden baskasi degildir. 

11 Kasım 2017 Cumartesi

Blake & Mortimer

B&M okumasi zor bir cizgi roman, ozellikle gunumuzde superhero genresinin dinamizmine ya da fumettilerin cok cizgili az metinli cizgi romanlarinin kolayligina alismis nesiller icin oldukca zor. Asiri metin yuklu, bir sayfasinda herhalde 10-12 fumetto sayfasinda yeralan kelime sayisi kadar kelime yeralmakta. Cok uzun dusunce ve konusma balonlari, anlaticinin bir o kadar uzun metinleri yetmezmis gibi Jacops bir de gazete metinleri, mektuplar, telgraflar gibi uzun metinleri panel olarak kullanilir. Ama bir kez basladiktan sonra inat edip elden birakmayinca B&M'in kaltesine ve tadina varmak mumkun. Surukleyici bir sci-fi/polisiye romani okumak gibi.

Kahramanlarimiz bol bol konusur; onlarca cumlenin sarfedildigi tek panaller hic de az degildir. 







Jacops, Herge'nin studyosunda yetisir, pek cok Tintin albumune desdek verir. Sonunda kendi eserini vermeye baslar, uslubu da yine Herge gibi 'temiz cizgi'dir (Ligne claire). Cok detayli paneller, arka fonlar uretir; B&M hem harika cizgileriyle hem de mukemmel hikayeleriyle Frankofon ekolu icinde buyuk basari yakalar. Hatta Herge'nin B&M'in basarisini kiskandigi bile soylenir. 

B&M panellemeleri donemin butun klasik BD'leri gibi kurallarina uygun, klasik panellemeler. Jacops nadiren bir tv ekranini veya bir pencereyi panele odaklayarak panel sinirlarinda bir degisikik yaratsana genel olarak klasik panellemeye sadik kalmaktadir. 



Mortimer seride problemleri metodik ve rasyonel bir dusunme, adim adim bir akil yurutmeyle cozerken Blake daha cok klasik kahraman prototipine uygun olarak guc kullanilmasi gereken yerlerde (bu organize devlet gucu ya da bireysel fiziksel guc de olabilmektedir) devreye girmekte, boylece serinin aksyon ihtiyacini karsilamaktadir. Bu demek degildir ki profosorumuz Mortimer sadece bir kitap kurdudur ve yeri geldiginde bir-iki yumruk sallamaktan acizdir :) 

Hkayeler genelde bilim-kurgu temalari uzerine doner. Ikinci dunya savasi sonrasi donemde savas sirasindaki teknolojik gelismelerin nasil yikici olabileceginin gorulmesi (atom bombasi, Hitler'in roketleri vb) bilimin ve teknolojinin yanlis ellerde nelere yol acabilecegini dusundurtur Jakops'a saniyorum. Buna bir de soguk savas doneminin tirmanan tedirginligi eklenir. O yuzden albumlerde bol bol "cilgin bilim adamlari" goruruz. Tenten'den alisik oldugumuz gibi Jacops da temalari titizlikle incelemistir ve ortada donen sci-fi temalari gerceklige yaklastirmak icin bunun mantiksal aciklamalari (sozdebilim olsalar da) detayli olarak okuyucuya aktarir. 

Olumunden sonra buyuk tartismalar sonucunda serinin devam ettirilmesi karari alinir hem de bir degil iki yaratici takimla. Bu yeni albumlere daha gelemedigim icin aradaki farklari ve modern zamanlara gore nasil bir guncelleme yapildigini aktaramiyorum ama albumler ticari olarak basarilidir ve B&M yaraticisinin olumune ragmen hayatini devam ettirmeye devam eder. Hatta su anda seri ilk defa tam olarak Ingilizce'ye cevrilmekte (Turkce olarak sadece bir-iki macerasi var saniyorum) ve yeni albumler sirayla gelmekte. 

Bizim yaraticisiyla beraber olen kahramanlarimiza bakiyorum da...  


5 Kasım 2017 Pazar

Zagor vs Bataklik Canavari

Cizgi Roman sevenler arasinda geyigi cok yapilan konulardan biri Marvel ve DC evrenlerindeki kopya karakterlerdir; Hawkeye - Green Arrow, Aquaman - Namor ya da Flash-QuickSilver gibi. Bunlarin hangisin once geldigi kimin kimden caldigi bitmek tukenmez bir muhabbettir ve bunlardan biri de her iki evrenin Swamp Monster'lari (Bataklik Canavari) Man-Thing ve Swamp Thing'dir. Man-Thing 70'lerin basinda bir-iki ay once cikmis olsa da DC karsiligi kendisinden cok daha meshur ve populer olur. 


Elbette bir-iki ay karakter yaratmak icin yeterli bir sure degildir ve esasinda iki karakter de populer kulturun cesitli kanallardan urettigi genel bir bataklik canavari konseptinden beslenmektedir; bu yaratik su altinda nefes alabilen, amfibik, ya batakligin bitkileri ya da hayvanlari ile etkilesim icinde tasvir edilen ama her zaman insansi antropomorfik ozellikler tasiyan bir monster'dir. 

Yaratigin ilk populerligi ise 54 yapimi meshur 'Creature from the Black Lagoon' filmidir elbette: 


Ucan-kacan envai cesit canavarla bogusan Zagor'un bu canavari es gecmesi dusunulemez elbette, canavarin ilk kez gorulmesi 74 yilindaki 'Acque Misteriose' macerasindadir. Canavar birebir Black Lagoondaki gorunumundedir: 




Kaldi ki odunc alinan sadece yaratigin goruntusu degil Black Lagoon filminin konusu hemen hemen oldugu gibi (tekneyle yaratigin pesine dusen bilim adamlari, murettabat arasinda yasanan tartisma, canli yakalayip yakalamama vb.) Zagor'a uyarlanmistir. 

Ikinci karsilasma ise yillar sonra 89 yilindaki  L'avamposto dei mostri macerasidir. Bu seferki yaratik 50lilerin klasik black lagoon goruntusunden uzaklasmis, daha guncel bilim-kurgu imgelerine uyan bir yaratiktir. 



Yaratiklara karsi Zagor'un etik pusulasi da 15 yil icinde sasmistir. Ilk macerada tehlikeli gorulen yaratigi canli yakalamak isteyen bilim adamlarina karsi cikan Zagor ne pahasina olursa olsun yaratigi oldurmek emelindedir. Ikinci macerada ise asil dusman yaratiklari oldurmek isteyen askerlerdir aslinda. Yaratiklari canli yakalamak ister. Zagor'un bilime-bilim adamlarina bakisi da evrilmistir. Zagor ilk macerada bilim adamlarinin yaptiklarini gereksiz hatta kimi zaman zararli bir aktivite olarak gorurken -hatta tum tehlike bittikten sonra bir fanatik gibi bilim adamlarinin daha fazla calisma yapmasini engellerken- ikinci macerada kendisi canavar karsisinda varolussal/felsefi sorular sormaktadir. 


Bu sorgulama sureci ilginctir zira Zagor gibi cok ve cabuk uretilen-tuketilen CR'larda surekliklik kaygisi ve kurgusu zayiftir; 15 yil onceki maceranin tecrubeleri bir-iki cumlelik gonderme disinda silinmistir belleklerden. Tekrar tekrar ayni maceralarin yasanmasinda ya da kahramanin moral kaygilarinin degismesinde bu nedenle bir sakinca yoktur. 

3 Kasım 2017 Cuma

Altın Saçlı Kahraman

Atatürk’ün 100. Doğum yılına yetiştirilen bir çalışmadır “Altın Saçlı Kahraman”. 80 darbesi öncesinde başlayan çalışma sonucunda “Devlette süreklilik esastır” düsturunca 1981 Ocak ayında darbe ertesinde Kültür Bakanlığınca basılır albüm.

Malkoçoğlu’nun efsanevi yaratıcısı Ayhan Başoğlu Atatürk’ün hayatını doğumundan itibaren ele alır ve İzmir’in kurtarılışına dek o çok bilinen-tekrarlanan hikâyeyi anlatır. Albüm çizgi romana özgü anlatım araçlarından asgari ölçüde yararlanan resimli bir belgesel metin niteliğindedir. Başoğlu aslında yazdığı önsözde böyle bir çalışmanın zorluğunu ve amacını ortaya koymaktadır:

O halde bir sanatçı olarak bana düşen görev, Ata’yı genç nesillere tanıtmaya çalışmak değil miydi? Yani resimli hayat hikâyesini çizmek. Bu bir yerde Türkiye Cumhuriyetinin de hikâyesidir. Çünkü Ata’nın eseri hayatıdır.
Bu gerçeği farkettiğim anda da sırtımdan aşağı soğuk bir ter indi. Bu çok iri bir elmas taşını yontmayı üstlenen bir elmastıraşın korkusu değil miydi? (Başoğlu, 1981:3)

“Yontmak” burada kilit kelimedir, albüm sayfalarında hem tarihten bir hikâye yontulmakta hem de okuyucunun bu mamul tarihe bakışının eğitilmesi –yontulması- amaçlanmaktadır. Resmi tarihin Atatürk’ün hayatından ve Cumhuriyetin kuruluş döneminden seçtiği –bazen yarattığı- kısımlar sayfalar boyunca tekrarlanır, istenmeyen kısımlar kısa geçilir veya hiç yer bulamaz: Mustafa Kemal’in hangi mektebe gideceği hikâyesi, karga kovalama hikâyesi gibi kısımlar anlatılır ama örneğin kardesleri ve kardeslerinin vefatlari gibi netameli konular kendine yer bulamaz. Kanal seferi veya Sarıkamış bozgunu birer panele sığdırılırken Çanakkale zaferi sayfalarca anlatılır. Dönemin hemen bütün önemli hadiselerine şöyle veya böyle değinilirken Ermeni tehciriyle ilgili herhangi bir gönderme bile yoktur.

Mustafa Kemal’in çocukluk hali enteresan bir şekilde resmedilir, vücudu çocuk boyutlarında resmedilirken yüz hatları cocuksuluktan uzak, yetişkin bir insan kadar sert ve ciddidir. 


Büyümüş Mustafa Kemal ise her türlü mimikten - ifadeden arınmış, adeta bir heykel donukluğunda resmedilir. Bu kadar inişli-çıkışlı, heyecanlı ve aksyon dolu bir serüvende çevresindeki herkesin aksine ne gözleri ne de yüz hatları değişmektedir paneller arasında. Bu da onun diğer karakterlerden farkını ortaya koyarak ona adeta doğaüstü bir çehre kazandırmakta ve gercekcilik algisini zedeleyerek çizgi romanlarda kurulan türe özgü atmosferi sekteye uğratmaktadır. Mitik – heykelsi bir Mustafa Kemal çizimi aynı zamanda tarihi-gerçek Mustafa Kemal’i de panellerden uzaklaştırmaktadır.

Bir devrim arifesinde bile Mustafa Kemal’in yüz hatlarında kıpırtı yoktur Başoğlu’nun panellerinde

Kötülerin çizilmesinde ise klişelere sadık kalınır; Arapça öğretmeni Hafız Efendi, Şeyhülislam Dürizade, İpsala Müftüsü, Kör Ali Hoca ya da ajan Fethi gibi “kötü” karakterler çirkin olarak çizilir.

“Kötüler” hep çirkin olur… 

Eser ilginç bir şekilde İzmir’in kurtuluşu ile sonlanır, çalışma adeta yarıda bırakılmış gibidir. Cumhuriyetin kuruluşu ve devrimler aceleye gelmis tek panellik bir son sayfayla özetlenir.

Resmi tarihi tekrar etmekten - bir de resimli olarak tekrar üretmekten ileriye gidemeyen, Mustafa Kemal’i çizerken de dini bir kutsalın etrafında dolaşırcasına oldukça çekingen ve tedirgin davranan albüm bir çizgi roman üstadının elinden çıkmış olmasına rağmen sıkıcı bir ders kitabı havasını bir türlü dağıtamaz, başarısız bir egitim-ogretim eseri olmaktan öteye gidemez. “Gerçek” Mustafa Kemal’i anlamaya çalışmanın ya da resmi tarihle yüzleşmenin henüz konuşulmadığı - moda olmadığı bir dönemde hem de devlet eliyle hazırlanmış olması bu sonucu beklenir kılar.

Hocası Hafız Efendinin küçük Mustafa’ya attığı tokadın resmedildiği panelde Mustafa Kemal’in bulunmaması İslam’da peygamberlerin ya da kutsalların çizilmemesi kurallına yaklaşır. 


Ama devlet bu verdiği ilk çizgi roman siparişinden sonra kendisi için yeni bu propaganda-egitim yöntemini sevecektir; devletin değişik kurumları bundan böyle kendi meşreplerince çizgi roman yayınlamayı sürdürecektir.