31 Ekim 2017 Salı

Yeni Bir Evren: Astro City

Kurt Busiek cok uzun bir suredir superhero genresini kokunden sarsacak, degistirecek bir sey deniyor; hemen hemen tek basina yeni bir evren tasarliyor: Astro City. Astro City'nin etkisinin bugun bir Watchman kadar olmasa da zamanla anlasilacagini, takdir edilecegini saniyorum. Kaldi ki Astro City'nin yaptigi etkinin tezahurleri mainstream Marvel/DC evrenlerinde bir suredir gorulmekte zaten. Yaratici ekip olarak endustrinin ve okurlarin verdigi pek cok odulu de pek cok kez topladilar zaten.   

Yaraticilarinin saglik sorunlari, mainstreame yaptiklari diger isler ve de sayisiz yayinci degisiklikleri Astro City'nin belli bir peryodu olmasini, istikrarli bir sekilde basilmasini engelledi. Ama israrlar ve kararlilik sonunda 22 yil sonra 100. sayisini gorduk sonunda. Baska sartlar atinda bu sayinin belki 200 olmasi gerekirdi Amerikan CR marketini dusundugumuzde ama az olsun bizim olsun. (Bu yazi da zaten 100'lu sayilara ulasma nedeniyle 4-5 yil once yazilmis bir yazinin genisletilmis, guncellenmis hali) 

Bir grup superguclu insani sacmasapan bahanelerle baska bir grupla karsikarsiya getirip kiyasiya dovusturmek ve bunu yillar boyunca tekrar tekrar yapmak surdurulebilir degil (tamam bunun da kendine gore bir guzelligi var, kabul ama Marvel daha kac civil war yasayabilir ki, yahut Batman'le Superman kac alternatif gerceklikte daha karsi karsiya gelebilir ki :) ). Bunun yerine Astro City Mainstream evrenlerden odunc aldigi karakterleri yapibozumuna ugratmakta, baska bir hikaye anlatmakta. Ornegin superherolarin-villianlarin olumune dogustugu bu evrende siradan bir insan, sokaktaki vatandas nasil etkilenir, neler hisseder. Emekli bir superhero nasil devam eder yasamina, hep buyuk sehirlerdeki herolari okuduk ya tasrada yasayan bir heronun yasami nasildir. Superherolar neden avukata ya da cagri merkezi elemanlarina ihtiyac duyar, kotuluge tovbe etmis bir villianin basina neler gelir ve daha nicesi.  



Odunc almalar bazen oldukca asikardir Samaritan-Superman , Winged Victory- Wonder Woman ya da First Family - Fantastic Four gibi bazen ise sadece bir selam gonderme seviyesindedir. The Silver Agent birebir Captain America anolojisi degildir belki ama silver age donemi butun vatanperver-militarist kahraman tipinin bedenlesmis halidir. Yarattigi bunca kahraman ve koca bir evren arasinda aslinda kendi serisine sahip olmayi hakkedenler bile vardir ( Jack-in-the-Box ya da Confessor gibi)   



Asto City ile ilgili bir baska deginilmesi gereken unsur Alex Ross 'un cizdigi tek kelimeyle muhtesem kapaklardir. 




Maalesef ayni seyi serinin ana cizeri Anderson icin soylemek mumkun degil, 80'lerde kalmis hikayenin guzelligine yetisemeyen, kaba-saba, bazi guzel paneller yakalasa da cogu panelde estetikten yoksun bir cizgisi var Anderson'in. Neyse ki son sayilarda farkli cizerlerle de calismaya basladi Busiek da boylece ortaya hem hikayeyle hem de superhero genresi ile daha uyumlu sayilar cikti. 

Umarim gerisi gelir. 


Alfred


Bu oglan kucukken de boyleydi

27 Ekim 2017 Cuma

Nuh'un Gemisi

Bizde "Nuh'un Gemisi" ismiyle yayinlanan Martin Mystery albumu oldukca eski bir album esasinda  ( 'Operazione Arca' - 1982). Album isminden de anlasilacagi gibi Martin ve Java'nin Nuh'un Gemisini aramasi uzerine kurulu. Ve gemiyi Turkiye'de, Agri daginda ararlar tabi :)  



Martin'in temel olarak paranormal mitlerle, alternatif tarihle, fantastik objelerle ilgilenmekte oldugunu surada anlatmistik (Kristal Kafatasi). Nuh'un Gemisi de belki New Age akimlarin ilgi alanina degil de dindar fanatiklerin ilgi alanina girse de elbette bunun dogal bir uzantisi. 

19. Yuzyildaki bir-kac soylentiyi ve arama calismalarini bir yana birakirsak 20. yuzyil (ozellikle ikinci yarisi) Nuh'un Gemisinin Agri daginda oldugu soylentisinin guclendigi, birbiri ardina Agri dagina kesif gezilerinin duzenlendigi bir zaman dilimi olmustur. Bu soylentinin kaynagi elbette Eski Ahid kitabi, kitaba gore Nuh Tufan'dan sonra Ararat bolgesine oturmustur. Bu her ne kadar bazi yorumlara gore butun Ermenistan olabilecegi gibi guncel yorumlar ozellikle Agri dagina odaklanmistir. Bu ikinci yorumun kaynagi Eski Ahid'e buyuk onem atfeden yeni donem Evanjelist akimlardir; iste bu yuzdendir ki 20.yuzyilin ikinci yarisindaki ekspedisyonlar buyuk counlukla Amerika'dan gelmistir. 

Bunlardan iki isim cok enteresan, birincisi Biblikal Arkeoloji denince (bildigin sarlatanlik) akla gelen ilk isimlerden Ron Wyatt. Wyatt arkeolojiyle ilgisi olmayan siradan bir hayat surerken adeta Tanri'nin cagrisina uyarak Ortadogu'yu kendine mesken edinmis Eski ve Yeni Ahid'de ne kadar kayip obje/mekan/kalinti varsa birbiri ardina bulmustur! hepsini :) 

Eski ve Yeni Ahid'in Indiana Jones'u
Ikinci isim ise ayda yuruyen sayili astronottan biri James Irwin'dir. Nasa kariyerinden sonra bu safsatalarla ugrasmaya baslamistir dini egilimleri nedeniyle. 

Bu ekspedisyonlar cogunlukla devlet tarafindan musamaha ile karsilanmis, gereken izinler verilmistir. Gazeteler bu "uzmanlar"in pesindedir. Hatta resmi torenlerle bugunku Nuh'un Gemisi mekani acilmistir devlet erkani ile birlikte. 





Ekspedisyonlarin kendileri aradiklari hayalden daha macerali olmustur; kacirmalar,  cinayetler, dedikodular, kazalar hatta PKK ile Turk askerinin catismasi. Biblikal arkeologlar artinca cekismeler de dogaldir ve Turk basini ilgisini kaybetmez. 


Yazarimiz Castelli'nin butun bu maceralari iyice arastirdigi ortadadir zira Martin de Biblikal arkeologlar gibi gazete mansetlerindedir .  


Neyse ki maceranin sonunda Martin Biblikal arkeolojinin derinliklerinde kaybolmadan hikayemizin sonu ustaca Martin'in kendi ana anlatisina baglanir. 

Dipnot: Kendini bilmez IMDB'lilerin kotu puan vermesine ragmen "Don Verdean" isminde harika bir komedi fimi vardir Biblikal Arkeoloji ile ilgili.  Don ~ Ron :) 

26 Ekim 2017 Perşembe

Cay icelim


"Cay" esprisi Ingiltere'de gecen BD'lerin sikca basvurdugu bir espri, asagida son donemlerde okudugum uc ayri albumde esprinin degisik varyasyonlari yer almakta. Eminim biraz bakilirsa daha bircogu cikar. Tanimlamak gerekirse Ingilizlerin olmadik durumlarda, sikca ve bolca cay icmeleri, zor kosullarda bile ritueli aksatmamalari ve bunu bir nevi care olarak gormeleri uzerine yapilan cesitlemeler esprinin omurgasini olusturmakta.  

Asagidaki albumlerin cok degisik turlere ve tarihi peryotlara ait olmasi Fransiz-Belcika ekolunun Ingiliz cayina taktiginin ve esprinin olmediginin gostergesi :) 

'Ne guzeldir Ingilizlik' ve yasasin kliseler :)  

Blake & Mortimer 'The Yellow M' 1956


Valerian & Laureline - 'The Wrath of Hypsis' 1985
Clifton - 'Black Moon' - 2004

24 Ekim 2017 Salı

Kristal Kafatasi

Martin Mystery populer kulturun en unlu arkeologlarindan; Indiana Jones varken "en unlu" olmasi imkansiz elbette. Ilk Jones filmi 81'de cekilmisken Martin'in ilk albumu 82'de cikiyor dolayisiyla arada dogrudan bir etki olmamasina ragmen kahramanlarimizin yollari sandigimizdan daha cok kesismekte.

Ikisi de populer kulturun urettigi/tukettigi paranormal mitlerle, alternatif tarihle, fantastik objelerle ilgilenmekte. 

Bizde "Kader Kafatasi" olarak yayinlanan macera oldukca eski, Martin'in ilk albumlerinden (83 - Il teschio del destino ). Hikaye populer kulturde Kristal Kafataslari olarak bilinen Mezoamerika'nin Ispanyol isgali /Kolomb oncesi donemine ait oldugu soylenen mistik objelelerle ilgili: 




Kristal Kafataslari (tam olarak kac tane olduklari bilinmiyor, bir-kac meshur olanindan biri de British Museum'da) 19. yuzyilin sonlari 20. yuzyilin baslarinda meshur olur. Ticaretleri yapilir, elden ele gecer, bazilari muzelere duser sonunda; haklarinda turetilen bitmek tukenmek bilmeyen efsanelerle yogun bir mit tabakasi olusur etraflarinda. Ana tema bu kadar mukemmel bir isciligin Kolomb öncesi Amerika'ya ait olmasinin imkansizligidir. Buradan yola cikarak bilinen tarih alt ust edilir (Ancient Aliens olmasin sakin). Sahip olduklari iddia edilen paranormal-psisik ve sagaltici etkileri nedeniyle New Age hareketlerinin de ilgi odagi olur (Kristal olsun camurdan olsun).

Kristallerin ticaretini yaptigi ve bu kadar populer olmalarini
sagladigi iddia edilen Fransiz Antikaci Eugène Boban 

Elbette modern bilim bunun bir sarlatanlik oldugunu, kafataslarinin Mezoamerika ile hele Ispanyol isgali /Kolomb oncesi donemle bir ilgisi olmadigini kanitlamis durumda ama bilimsel hakikatler populer kulturun bu verimli objelerini tekrar tekrar kullanmasina engel olmaz tabi.  

Kafataslari en sonunda 2008'de Indiana Jones'un simdilik son filmi "Indiana Jones and the Kingdom of the Crystal Skull" a konu olur. Cok fazla spoiler yapmamak adina soyle bitirelim hem 83'deki albumde hem de filimde ana plot kafataslarinin psisik etkileri ve kokenleri uzerine kurulmustur. 


22 Ekim 2017 Pazar

Eko-terorist

Cevre sorunlari ve cevrecilik Amerikan cizgi romanlarinda (hele Marvel-DC gibi main streamlerde) cokca islenen bir tema degildir. Bunlara ancak ana plotun disinda tek-tuk deginilir. Bu yuzden Injustice 2'nin ana konusunun Ra's al Ghul'in dunyayi kurtarmak adina dunyayi insan nufusundan kurtarma plani ustune kurulu olmasi sasirtici. Bir eko-terorist olarak Ras Al Gul kuresel isinmayi anlatiyor: 

Ra's al Ghul haksiz da degil :) 

Ra's al Ghul'a murid olan Animal Man nesli tukenmis hayvanlari anlatmakta

Noah Harari son kitabinda pratik-yasanmis bir ornekten yola cikarak bir etik celiskiyi-soruyu ortaya koyar; Cin'de bir baraj yapimi sirasinda bolgeye has olan bir tatlisu-nehir yunusu (Baiji) yok olur. Evet baraj belki bolgeye ve bir suru insana sayisiz fayda saglayacaktir ama saglayacagi toplam fayda milyonlarca yil surmus bir surec sonunda evrimlesmis bir turun tamamen ortadan kalkmasindan daha mi buyuktur? Animal Man'in bile cevaplamakta gucluk cektigi zor sorular:



Kuresel isinmaya ve insanoglunun yikici etkilerine hala supheci gozle bakan ortalama Amerikaliya gercekleri anlatmanin bir baska yolu belki de :) 

21 Ekim 2017 Cumartesi

Java Neden Konusmaz?

Martin Mystery'nin pek cok kaynagi-etkilendigi unsur vardir ama sasirtici olan onemli bir kaynagin da Mandrake olmasidir. Martin ve Java Mandrake ve Lothar'in olusturdugu klasik "asil kahraman + strong man " sablonunu kullanir  (Diger etkileri baska bir yazida ele alalim).  

Strong Man'imiz, sevgili Neanderthalimiz Java maceralarinda Martin'e eslik ederken konusmaz, homurtularla ve el isaretleriyle anlasir: 




Bunun nedeni saniyorum 80'lerin basinda yaratilan cizgi romanin zamanin bilimsel-populer bilgisini kullanmasi. Neanderthallar cok uzun sureler boyunca guclu-kuvvetli ama kaba-vahsi bir insansi tur olarak dusunulduler. Populer kulturun hemen her alaninda da bu sekilde resmedildiler:  





Oysa sonraki gelismeler sasirticiydi; bugun sandigimizdan cok daha gelismis bir tur oldugunu bildigimiz Neandertallerin konusup konusmadigi oldukca tartismali bir konu. 

Once Neandertal girtlak kemiginin konusmasina elverecek sekilde oldugu tespit edildi. Bu arada gen teknolojisinin gelismesiyle FOXP2 geninin konusma kabiliyeti ile ilgisi bulundu zira bu gendeki mutasyon insanlarin konusma kabiliyetini etkiliyordu. En yakin yasayan akrabalarimiz sempanzelerde de farkliydi. Sonra da bu genin Neandertal'deki versyonuna erismek icin iyi korunmus bir ornekten cikartilan dizime bakildi ve gen insanlardaki sekliyle yer almaktaydi. Elbette bu gen konusmanin tek sorumlusu olan yegane anahtar degil; uzmanlarin deyimi ile buyuk bir bulmacanin onemli bir parcasi. Konusma ile ilgili diger genlerin tespiti ve Neandertal genomundaki durumlari ile konu ilerde daha cok aydinlanacak elbette (Ornegin konusma ile iliskili bazi genlerin Neandertal genomunda olmadigi tespit edilmis durumda). 

Ama bugunku bilgilerimizle soyleyebiliriz ki Java cok buyuk ihtimalle isaret diliyle ve homurtularla degil belki cok kompleks cumlelerle olmasa da kelimelerle konusabilirdi Martin Mystery ile.

19 Ekim 2017 Perşembe

Deli Balta

İnternette guncel bir-iki "Deli Balta" çizgi romanı güzellemesine rastladım, sanırım memleketin içinden geçtiği siyasi atmosferden ve yukselen Osmanli dalgasindan ziyadesiyle etkilenmiş, objektiflik kaygısı gütmeyen yazılar. Oysa İslamcı cenahın ürettiği-tükettiği diğer popüler kültür eserlerinin yanında çizgi romanları soğukkanlı olarak okumak-eleştirmek günümüzü okumakta da yardımcı olacaktır. Zira popüler kültür alanı diğer işlevlerinin yanında ideolojik savaşların da sahnesidir elbette.
   
80’li yılların başında Türkiye Çocuk şemsiyesi altında yayımlanır Deli Balta; içinde filizlenip serpildiği İhlas yayın grubunun ve de yaratıcısı Gürbüz Azak’ın ideolojileri doğrultusunda yoğun bir Türk-İslam sentezinin bayraktarlığını yapar.

“Osmanlı”, “Türk” ve “Müslüman” kelimeleri çizgi roman boyunca eşanlamlı olarak ve birbirlerinin yerlerine kullanılır; sınır da burada çizilmiştir zaten, tüm kurgu Osmanlı / Türk / Müslüman ve öteki -Avrupalı- üzerinedir. Çizgi roman ikisi arasındaki farkları anlatmak için, yeni nesillere Osmanlının haşmetini aktarmak için kullanılan bir vesiledir sadece. ‘Partal Paşa’ ve ‘Casus’ gibi bir-kaç macera dışında diğer bölümlerde olay örgüsüne bile gerek duymaz Azak, sayfalar Osmanlı ve karşıtı olarak konumlandırılan Avrupalı hakkındaki fikirleri sunmak, okuru eğitmek içindir yalnızca: ‘Osmanlı her derdin en yaman çaresini biliyordu’(Azak, 2005:48), devlet-i ebed müddetti, inanan nesillerle durmadan büyüyecekti. Ordusu ‘dünyanın en büyük ve önünde durulmaz gücüydü’ (Azak, 2006:63), Müslümanlar ise çok akıllı ve zeki idiler. Osmanlı toprakları en rahat yaşanan yerlerdi, çiçekler bile bir başka açardı bu topraklarda; ‘kimse çaresiz değildi’(Azak, 2005:26) ve kurtlar bile açlıktan ölmezdi.

Osmanlı-Türk kimliği yüceltilirken bir propaganda metodu olarak düşmanın şeytanileştirilmesi unutulmaz: Avrupalı tembeldi, Osmanlıdan çalışkanlığı ve dürüstlüğü öğrenmesi gerekiyordu; ‘kendilerini hapsettikleri şehirlerde insanlar hastalık ve pislikten kırılıyordu’(Azak, 2005:67). ‘Türklerden korkmak için durmadan bahane üretirler’(Azak, 2005:141) ama fırsat bulduklarında onlara zulmetmekten geri kalmazlardı.

Karikaturlesmis “Ötekiler” sürekli plan yapar Müslüman kanı dökmek için (Voyvoda)


Bu ayrım esnasında Osmanlı devleti içinde yaşayan Müslüman olmayan şüpheli kesimler ise ‘öteki’ tarafta yer alır:

“Osmanlı devleti içindeki yabancılar zaman zaman planlar kuruyor, Türkleri korkutup, köylerden kaçırmak için garip şeyler yapıyorlardı.” (Azak, 2006:226)

Dusmanlar fiziksel olarak da cirkinlestirilirken sadece ihtida etmiş veya 
ilerleyen sayfalarda edecek olan gayrımüslümler “güzel” çizilir 
-adeta yuzlerine nur iner- (Baba ile Oğul)

İşte bu denli şiddetli bir biçimde zıtların karşıtlığı esasına dayanarak inşa edilmiş kurguda elbette Osmanlı “fetihleri” bir işgal değil aslında altın gibi bir medeniyetle tanışmaydı; işgale uğrayanların insanlıklarını hatırlaması, adaletle tanışmaları demekti. “Altın Gülle” isimli bölümde Deli Balta ve arkadaşları verilen görev üzerine alınması kararlaştırılan bir şehrin meydanına top atışıyla som altından bir gülle gönderirler. Herkes bunun anlamını çözmeye çalışırken yaşlı biri olayı aydınlatır:

“Türkler hep böyledir... Şehirleri almadan önce böyle bir altın gülleyi hediye gönderirler. Sevinin! Gerçek medeniyeti yakında göreceksiniz!” (Azak, 2005:71)

Tüm dünya Osmanlı’nın oyun alanıdır; Açe’den Frenk illerine 
dek uzanan devasa bir coğrafyada süren maceralarda Deli Balta Atlas 
okyanusunda, kutuplarda bile korsanlara aman vermez: 
“Her yerde Osmanlı! Yeter Be!” (Uzun Yolculuk)

Sayfalar boyu tekrarlanan tüm bu fikirlerin yanı sıra Osmanlı’da kılıç yapımı, güreşin incelikleri, Osmanlı okçusunun sırları gibi pratik “tarihi bilgiler” de birbirini kovalar. Diğer kılıçlı kahramanlarda rastlanmayan paneller vardır Deli Balta’da: karakterler abdest alır, coşkuyla namaz kılar, dua eder. İslami hayat, düşünce ön plandadır ama Türk olmanın önemi unutulmamıştır. Türkler İslam’ın hamisi, direği, koruyucusudur. Büyücü Komano gibi düşmanlar da bunun farkındadır:

“Unutmayın! Türkler yılarsa Müslümanlar çözülür. O yüzden Türkleri yormak zorundayız.” (Azak, 2006:186)

Kurucu ideolojinin dayattığı resmi tarihe karşı çıkarak yazılan ama kendi tabularını oluşturan bir Türk-İslam “resmi” tarihine yaslar sırtını. Ve bu tarih yorumu Azak’ın sadece geçmiş için bir “Altın Çağ” tasavvuru değil aynı zamanda bir gelecek tahayyülüdür: her yerde eli kolu olan, her şeyden haberdar olan, güçlü, hâkim bir devlet ve bu güçten gurur duyan, ancak gerektiğinde bildirildiği kadarını bilen ve devletini böyle kabul eden-seven bir halk (Ne kadar da bugünün Türkiye’si ile örtüşmekte). 

Devlet güçlüdür, her yerdedir; bundan ancak gurur duyulması gerekir. (Bu Nasıl Dövüş)

Aslında Deli Balta, Azak’ın kendine has, kimi karelerde oldukça etkili olabilen çizim üslubu (kendine has uslubu olan bir ressamdir halbuki) ve bazıları bir macera çizgi romanı için oldukça enteresan olabilecek karakterler (Partal Paşa, Kemankeş Dayıbey, Büyücü Komano gibi) sayesinde başarılı sayılabilecek bir çizgi roman olma şansı varken bu fırsatı ideoloji uğruna oldukça kolay harcar. Çünkü esas amaç bir çizgi roman yaratmak değil çizgi romanı, bayraktarlığı yapılan görüşün eğitim-propaganda aracı olarak kullanmaktır; bunu yaparken sürükleyici bir hikâye kurmak zahmetine bile girmeden paneller boyu süren endoktrinasyon, nadiren var olan kurguların zayıflığı, karikatürden öteye geçemeyen kötü adamlar bıktırıcı bir okuma oluşturur. Öte yandan Azak’ın kendini sık sık tekrar eden çizgileri, basitçe geçiştirilen birçok panel (ustteki cop adamlar gibi) çizginin kalitesini de aşağı çeker.

Çizgi romanı dolaylı bir propaganda medyumu olarak kullanmaktan en sonunda Azak da sıkılır ki Deli Balta’yı tamamen bırakıp fikirlerini daha doğrudan neşretmek amacıyla köşe yazarlığına geçer ve aynı görüşleri uzun süre Türkiye gazetesindeki Dürbün isimli köşesinde kaleme alır:  

“TÜRK deniverdiğinde şu bizim Avrupalı’nın yüreği ağzına gelir. Çünki AB ülkelerinin tamamı Türk’ün köteğini fena yemiştir. Şuur altlarında bu üstüste yenilen köteklerin hiç çıkmayan izleri vardır.
İyi de, bizler ha bire saldıran mıydık? Yerli yersiz kırıp döken vahşi Vandallar mıydık? Hayır.
Avrupa’da giriştiğimiz her savaş Osmanlı’ya karşı hazırlanan tuzakları, hayınlıkları, kıyımları önleme gayretidir, savunuştur. Bir mecburiyettir.”[1]

Sonuç olarak Deli Balta ne ayni mecrada yayinlanan ornegin Hizir Bey gibi başarılı bir çizgi roman olabilir ne de uzun soluklu olabilir. Türkiye Gazetesi grubunun devam eden desteği ile radyo oyunu ve televizyon dizisi olarak diğer popüler kültür alanlarında devam ettirir hayatını ve propagandasini. İslami popüler kültürde ismini-izini bırakır.






[1] Gürbüz Azak, Dürbün, “Türk korkusu bir türlü bitmiyor”, Türkiye Gazetesi, 03 Ocak 2002

16 Ekim 2017 Pazartesi

Zagor'un Uzaylisi

Fumettilerin genel olarak populer kulturden ozel olarak da Hollywood'dan asiri 'etkilendikleri' yadsinamaz bir gercek. Tiplemeler, karakter ve kahraman yaratimi sureclerini gecen bu etkilenme bazen konu secimi ve tema alintilamalarina varabiliyor. Ozellikle yuksek uretim/tuketim baskisinin yasandigi karakterlerde bunlarin daha da belirgin olmasi kacinilmaz. 

Zagor karakteri de kendisinden cok once yaratilan ve Italya'da populer olan Amerikan cizgi romanlari Kizilmaske ve Tarzan'dan esinlenerek yaratilmistir. Baska kaynaklar da saymak mumkun ama ozellikle yerlilerle iliskisinden bir ormanda yasamasina, agaclardan agaclara atlamasindan savas cigligina giydigi ozel kostumden ismindeki manaya bu iki karakterin amalgami gibidir (Sadece cografya olarak Amerika'ya tasinmistir). 

Zagor'u ayriksi kilan sey ise kendisi degil dusmanlari olmustur (bana dusmanini soyle sana kim oldugunu soyleyeyim). Darkwood Ormani uzaylilardan, cilgin bilimadamlarina, vampirlerden hayaletlere envai cesit bilim-kurgu ve fantastik ogeler icerir. Bu kitsch birlesimdir Zagor'u populer kilan. Burada da yine populer kulture gonderilen selamlarla doludur hikaye, bir ornek verelim; "Gokyuzunden Dusen Ates" macerasindaki uzayli maskesiyle ve silahlariyla Predator filmine gonderilen acik bir selamdir: 





Maceranin ilerleyen bolumlerinde ise Zagor ve uzayli arasindaki iliski/mucadele adeta Uzay Yolu Orjinal Serinin en bilinen bolumlerinden Arena'daki Kirk/Gorn ikilisinin hikayesine donusur: 



Bir westernde beklenmeyecek bu unsurlar, populer alintilar, birlestirmelerle ortaya cikan tuhaf tablonun dinamizmi surukler Zagor'u. Ama belki de ayni nedenlerle Turkiye ve tum balkanlarda cok populerken Ingilizceye sadece sinirli sayida cevrilir, okunmaz ve hic bilinmez. Oyle ya populer kultur uretim menbai Amerika'nin bu siradisi kolajdan ne anlayacagi mechuldur. Bir Akdeniz anlatisi olarak kalir. 

14 Ekim 2017 Cumartesi

Jeremiah

Hermann Huppen bizde Tercuman Cocuk'da yayinlanmis Komanci ile taninir. Komanci'yi bir kez bile goren farkli bir Western ile karsi karsiya oldugunu anlar (belki baska bir yazinin konusu). 

Hermann, Greg ile ortakligini 10 album sonunda bitirir ve kendi kahramanlarini yazip cizmeye baslar; bunlardan bana gore en carpicisi 'Jeremiah'dir. 

Jeremiah'in evreni post-apokaliptik Amerika'dir. Nukleer savas sonunda nufusun buyuk kismi yok olmus, kalanlar kucuk yerlesimlerde kucuk iktidarlar kurmustur. Evet, cok islenmis bir konu. Hele yeni dizilerle biktiran bir konu belki bu aralar ama doneminde bu kadar tuketilmemis oldugunu belirtmek lazim (ilk Mad-Max filmi de Jeremiah albumu de 1979 yilina aitdir). Cilgin bilim adamlari, savas oncesi dunyaya ait objeler, fantastik ogeler albumlere konuk olsa da tum arkaplana ragmen Jeremiah esas itibari ile kullanilan silahlardan atlara, konu anlatimindan plotlara bir westerndir. 



Herman'in yazarligi, hikayeciligi bir yana ressamligi bu albumlerle kanimca zirveye cikmistir. Kimi paneller empresyonist bir tablo niteligindedir. 


11 Ekim 2017 Çarşamba

Zagor'un Detaylari

Cok iyi bir Fumetti okuyucusu degilim, ama gorebildigim kadari ile Fumettilerin bir kisminda yaraticilarinin (hem cizer hem yazarlarin) bir BD (Bande Dessinee) albumundeki kadar olmasa da entellektuel cabalari ve emekleri var. Bir BD albumu kadar yogun bir caba beklemek adil ve gercekci degil zaten zira uretim-tuketim donguleri cok farkli. Senede bir defa cikan bir BD albumunde elbette cok daha fazla emek-arastirma olmasi gayet normal. Ote yandan hizli tuketim-talep uzerine kurulmus, her ay sayfalarca uretim bekleyen Italyan piyasasi bu kadar sabirli olamaz.

Yine de bazi enteresan detaylar gormek mumkun:

Zagor'un "Koydeki Gizem" macerasi Moldavya'dan Amerika'ya goc etmis ilk gocmenlerin basindan gecenleri anlatan bir hikaye. Kendilerinden hemen once gelenlerin kurdugu koydeki klisenin mimari detaylarindan (bir Ortodoks klisesi) koyun klise etrafinda kurgulanmis olmasina (post-endustriyel bati toplumlarindan en dindari olan Amerika'nin dindarlik nedenlerinden biri de tum ilk gocmen topluluklarinin etnisiteleriyle beraber kulturel kaygilarla dine sarilmasidir; genel bir sosyoloijik kural olarak gocmenler dindarlasirlar) pek cok detay Zagor'un hizli temposuna yedirilmis durumda.  


Her ne kadar ilk Romanya'li gocmenler Amerika'ya Zagor'un yasadigi dusunulen tarih diliminden sonra gelmis olsa da gocmenlerin bahsettigi savaslarin Osmanli-Rus savaslari olmasi cok muhtemel. Osmanli-Rus tepismesinden kacip Darkwood Ormanlarina gelmek de buyuk bahtsizlik olmali :) 


Hikayenin bu detaylari icin kucuk bir arastirma yapildigi asikar, peki ayni caba ceviri sirasinda gosterilmis mi?




Zannetmiyorum : Gocmenlerin yola ciktiklari sehrin adi Italyanca'si ile aynen korunmus ceviride. Lakin biraz arastirinca bunun "Kostence" oldugunu gormek mumkun. 



8 Ekim 2017 Pazar

Wonder Woman Osmanli'ya karsi mi?

Wonder Woman'i -DC dunyasinin fani- olmadigimdan gecikmeli olarak ancak izleyebildim. Filmi ve ozellikle Gal Gadot'u begendigimi soyleyebilirim. Diger DC karakterleri TV ve Beyaz Perdede sikca yer almasina ragmen WW uzun suredir bu sansi yakalayamiyordu. Gadot bu sansi iyi degerlendirmise benziyor. 

Filmin detaylarina girmeden, spoiler vermeden bize bakan iki noktaya deginmek istiyorum; filmin haberleri TR'de 'WW Osmanli'ya karsi' basliklari ile bir kac sitede yer bulmus. Dikkat cekmek icin yakistirilan haksiz-sansasyonel bir manset elbette. Osmanli'ya atiflar olsa da WW'in savastiklari genel olarak Almanlar. 

Amerikan super kahramanlarinin orjin hikayesi Golden Age'den dolayi (1930-50 arasi) aslinda 2. Dunya savasi ile baslar. Kaptan Amerikan'nin Hitler'e attigi yumrugu resmeden kareyi hepiniz gormussunuzdur. Bu hem cizgi romanlarin dogus donemi hem de savasacak 'pure evil' bir dusmanin varligi yuzunden oldukca gecer bir akce idi (Hitler'in sayisiz super kahraman tarafindan yumruklanmasina kim ne diyebilir ki).  

Lakin WW icin orjin hikayesi cok daha tartismali olan 1.Dunya savasina cekilmis. Bu yuzden Osmanli'ya dokunmasi normal; filmde bazi karelerde Osmanli bayragi goruluyor, Osmanli askerlerine referans yapiliyor:




Daha da onemli-enteresan olan ise filmde ele gecirilen Dr. Poison'in not defteri. Kriptologlar Ingiliz 
komutanlarina defterdeki notlarin iki dille yazilmis oldugunu ama birakin okumayi dillerin ne oldugunu tespit edemediklerini soyluyorlar. Ve tabi bu is WW'a dusuyor. 




Cizgi Romanda -ve uyarlanan filmde- ne kadar mantik aranmali baska bir tartisma ama burasi enteresan zira dillerden biri Osmanli Turkcesi. Ingilizler savasta olduklari Osmanlinin alfabesini elbette taniyorlardi, kriptograflarin okumasi da pek tabi ki mumkundu. 

Ikinci dil ise Sumerce, bunun okunamamasini anlamak mumkun belki ama hengi dil oldugunun tespit edilememesi yine tuhaf zira Sumerceyi tespit edenler, uzerinde calisip cozenler yine agirlikli olarak Ingiliz ve Alman oryantalistler. (Daha da 'geek' bir detay istiyorsaniz kimya formulerinin yasayan /cagdas bir dil olan Osmanlica ile yazilabilmesinin kolay oldugu ama primitif ve olu bir dil olan Sumerce ile bu isin nasil basarildigina dair tartismalar bile var internette:) ) 

WW'in ikisini de nasil okuyabildigine ise hic girmeyelim :) 

  

7 Ekim 2017 Cumartesi

Aldebaran

'Aldebaran' Frankofon dunyanin son zamanlarda cikardigi en iyi bilim-kurgu islerinden biri; yazari ve cizeri Leo. Aslinda birbiriyle baglantili ama dilenirse bagimsiz olarak okunabilecek 3 donguden olusuyor seri: Aldebaran, Betelgeuse ve Antares. (Takintili CR okurlarinin sirayla okumayi tercih edecegini saniyorum :) ) 

Hikayemiz insanoglunun baska gezegenleri kolonilestirmek adina ciktigi yolculuktaki ilk durak olan Aldebaran gezegeninde geciyor. Dunyayla iletisimleri kopan ilk yerlesimiciler burada gezegenin sakinleriyle birikte yeni bir yasam kurmaya calisiyorlar. 

Bu gibi durumlarda ("Lords of the Flies" halleri) insanoglunun kurgulamaya calistigi duzen, otoriterlesme temayulleri ve ic cekismeleri klasik bir hikaye ama benim en cok ilgimi ceken Leo'nun abartisiz gosterissiz uslubuna ragmen cok iyi betimledigi gezegenin hayvan ve bitkileri. Leo bunlari sadece resmetmekle kalmiyor yasam dongulerinden, ilginc ozelliklerine dort dortluk bir tasvir sunuyor.



Avusturalya veya Madagaskar orneginde oldugu gibi yasam kosullarinin biraz degisik seyrettigi yerlerde evrimin surecinin urettigi cesitlilik nasil ana kitalardan farkli yollar izlediyse Leo da Aldebaran'da bunu bir ust seviyeye (gezegen seviyesi) tasiyip neler olabilir sorusunu kesfetmeye calisiyor. 

Zeka ve bilinc ne sekilde evrimlesebilirdi sorusuna verdigi Solarisvari bir yanit ise hikayenin belkemigini olusturuyor zaten (Daha fazla spoiler vermeyelim). 


Cinebook'un Ingilizce yayimladigi serinin tek handikapi yayinevinin gosterdigi gereksiz hassasiyet sonucunda kimi karelere uyguladigi sansur. Yaraticisinin kabul ettigi sansur zaten yetiskinlere hitap eden bir seride cok sacma olmus durumda. 

6 Ekim 2017 Cuma

Julius Chancer

Bizde ozellikle Tenten ve yaraticisi Herge ile taninan "Ligne claire" uslubu (Temiz cizgi olarak cevirebiliriz belki) artik CR dunyasinda sikca kullanilmayan arkaik bir uretim metodu. Ancak tek tuk posterlerde, pinuplarda nostaljik bir atmosfer yaratmak icin kullanilan bir metod. 

Ama zamaninda oldukca meshur olan ve Fransa-Belcika disina da tasan bu uslupla uretilen guncel bir Ingiliz CR'i var: Garen Ewing'in yarattigi "Julius Chancer".




 
"Rainbow Orchid" macerasinin Tenten'e benzerlikleri elbette cizgi uslubuyla sinirli degil: ana kahramanimiz Julius Chancer'in kendisi de Tenten'in bir benzeri; genc, zeki ve dinamik. Yeri geldiginde siddete basvuruyor yeri geldiginde keskin zekasiyla cozuyor meseleleri...

Hikayemizin gectigi donem de mekanlar da hikayenin gelisimi de (tanisilan egzotik yerli insanlar, olaganustunun pesinde bitmeyen bir kovalamaca, sakarliklariyla komedi unsuru yaratan karakterler, uslanmaz kotuler) Tenten'in izinden gidiyor. Ingiltere'de de "Ligne claireuslubu temel olarak Tenten ile tanindigindan hakkinda yazilanlarda da hep ona referanslar yapilmis ama "Ligne claireuslubu Herge'yi ve cizgilerini de asan bir hikaye anlatma teknigi, belki kendi basina bir tur (Hakkinda detayli yazmali ileride). O yuzden Julius da bu guclu benzerligin otesinde cok daha zengin bir alandan beslenmekte .  





Ne yazik ki Ingiltere CR marketi Fransa-Belcika kadar derin ve koklu degil. Bu yuzden su ana dek cikmis 3 albumu ve 1-2 kisa hikayesi var; umarim gerisi gelir. 

Herge vasiyetinde kendisinden sonra Tenten'in uretilmesini istemediginden pek cok hevesli ve yetenekli sanatcinin seriyi devam ettirme istekleri varisleri tarafindan geri cevrildi. Oysa Frankofon CR dunyasi karakterlerin yeni yazarlara-cizerlere devredilmesine alisik, bunun pek cok basarili ornegi var.

Herge Rainbow Orkid'i ve Garen Ewing'in hem cizgi hem de hikaye anlatmadaki ustaligini gorseydi  Tenten'i gonul rahatligiyla emanet edebildi belki.

4 Ekim 2017 Çarşamba

Valerian & Laureline

Tercuman Cocuk sayfalarinda tanimistim Valerian & Laureline 'i ilk once. Boluk porcuk okunan bir-kac macera disinda Fransizca bilmedigimden dolayi daha fazla okuyamamistim, ta ki Cinebook albumlerini Ingilizceye cevrimeye baslayana dek. Uzun suredir kaliteli albumlerin keyfini cikarmaya baslamistim. 

Bu keyif gecen haftasonu Fransiz Enstitusunde bu bilim-kurgu saheserinin yaraticilari Pierre Christin ve 
Jean-Claude Mezieres'in harika eventiyle taclandi. 




Once kucuk ve samimi bir odada karakterleri, maceralari ve tum yaratim surecini bu CR devlerinden dinleme sansina eristik. Bir kac nokta aktarmak sart burada: 


  • Valerian & Laureline Fransiz cizgi romani denince akla gelen komedi, western, macera cizgi romanlarinin markete hakim oldugu bir donemde (1967) bir bilim-kurgu CR olarak oncu oldu ve kendi ekolunu yaratti. 
  • Yine erkek kahramanlarin egemen oldugu bir donemde bir kadin kahramana basrol vererek cigir acti. 
  • Harika gezegenler, yaratiklar ve uzay araclari tasarimlari ile; donemine gore basdondurucu bilim-kurgu konseptleri ile Star Wars dahil kendisinden sonra gelen pek cok eseri etkiledi.
  • 50 yillik bir beraberligi yurutmek inanilmaz caba, ozveri, nezaket ve alcakgonulluluk gerektirmekte. (TR'de CR alaninda seneryosunu baskasinin yazdigi cizgileri bir baskasina ait boyle ekip calismalarinin neden uzun soluklu olmadi ve yurumedigi ortada degil mi? Karaoglan'in dogusunu hatirlamak yeterli sanirim)
  • Varligindan haberimin olmadigi bir cizgi roman uyarlamasi oldugunu ogrendim lakin yaratici surec ellerinden cikmis ve pek sevmemisler uyarlamayi (ticari olarak da basarili olmamis anlasilan) 


Konusmanin ardindan ise Luc Besson'un cektigi filmi izledik (Ustadlar hemen onumdeki sirada oturuyorlardi). 50 yil once birinin daktilosu digerinin fircasi sayesinde can bulan karakterlerin, anlatilan muhtesem hikayelerin boyle bir filmde beyaz perdeye yansimasi onlar acisindan tarifi guc bir his olsa gerek ( Mézières yillar once Besson Fifth Element'i cekerken ona yardim etmis; 'bu sacmalikla niye ugrasiyosun ki Valerian & Laureline'i cek diyerek ilk fitne tohumlarini orada yerlestirmis :) ) 



   Filmden sonra ise imzali bir album sahibi oldum :) 

3 Ekim 2017 Salı

AXA

AXA uzun yillar once Turkiye'de de cesitli gazetelerde yayinlanmis bir comic-strip; hangi gazeteler oldugunu hatirlayamiyorum maalesef. Duzenli yayinlandigini da sanmiyorum. En buyuk ozelligi AXA'nin firsat buldugu hemen her karede soyunmasiydi, muhtemelen bu erotik unsurlari nedeniyle secilmisti. Post apokaliptik bir dunyada gecen fantastik maceralarda hikayeden ziyade ressami Romero'nun muhtesem cizgileri on plandaydi. Gunluk yayinlanan comic-striplerde hikayeyi bir butun olarak kurgulamak ve hergun heyecani belli bir dozda tutabilmek her zaman celiskili amaclar olmustur zaten. Bunu hikaye bir album haline getirildiginde gormek mumkun olur.


Hikayelere simdi baktigimda ise basina buyruk, ozgur bir karakter olarak yaratilan AXA'nin kadin haklari, feminizm, geleneklerle ve ataerkil duzenle catisma gibi kavramlari sikca ele aldigini gormek sasirtici. O zamanlar baska seylere dikkat etmisiz sadece :)