29 Ekim 2019 Salı

Yeni Asterix Albumu: Sefin Kizi

Asterix'in yeni albumunu bir suredir bekliyorduk. Yayincilarin buyuk hedefi albumu ayni gun bircok dilde yayinlamakti ama Ingilizce yayini bir-kac gun gecikti. Toplam baski sayisi icin ise 5 milyon gibi muazzam bir rakam telaffuz ediliyor, elbette bu oldukca uzun sure icinde yavas yavas tuketilecek. Turkce baskinin ne zaman gelecegi ise henuz belli degil. 



"Sefin Kizi" album basligi koyun sefinden degil ama tum Galyalilarin sefi Vercingetorix'in kizindan bahsediyor. Daha once kendisinden cesitli albumlerde bahsedilmisti ama bir kizi oldugunu bilmiyorduk. Bu bosluk ustaca kotarilmis : "Ozel hayati hakkinda ketum olmasi" bahanesiyle  ve Sezar'a teslim olmadan once kizini arkadaslarina emanet etmesiyle aciklanmis. Vercingetorix'in kizinin adi ise Adrenalin. 



Albumun kapagini gorunce aklima ilk gelen album Asterix Ispanya'da olmustu zira Arenalin'in kapaktaki durusu ve tavri Romalilarin pesinde olduklari bir baska sef cocugu Pepe'yi cok andiriyordu.  


Hatirlanan bir diger album ise elbette bu sefer Vercingetorix'in kalkanindan bahseden Sefin Kalkani. Malum o albumde kahramanlarimiz efsanevi sefden kalan bir artifacti Sezar'a teslim ettigi kalkanini aramaktaydi. Yeni albumde de Romalilarin peslerinde olduklari sadece Adrenalin degil ayni zamanda babasinin ona verdigi ve Adrenalin'in surekli boynunda tasidigi bir artifact : Sefin Torc'u. Album kapaginda da boynunda gorulen taki. 

Bu taki Kelt kulturunun ayrimaz bir parcasiymis ve Gallilerin Vercingetorix'in yenilgisinden daha onceki bir yenilgisine atifta bulunan 'The Dying Gaul' heykelinde de en on planda olan unsur: 





Yazar Ferri unutulmaz bir Asterix hikayesi yaratamamis maalesef ama saydigimiz bazi eski hikayeleri de cagristiran tatmin edici/orta karar bir hikaye kaleme almis. Kahramanlarimiz bu sefer bir cocuk olan Pepe ile degil bir genc olan Adrenalin ile (isim de karakterini yansitmakta) ve genc olmanin beraberinde getirdigi zorluklarla  ugrasmakta. Asterix icin bir ilk sayilabilecek bir unsur ise Adrenalin'in kurtarilacak/korunacak yahut korkulacak kadin olma sablonun otesine gecip belki de albumlerde gorulen ilk kadin kahraman olmasi. Bir baska ilk ise  Greta Thunberg ile Bati'da  gencler arasinda zirveye cikan cevre duyarliliklarina yapilan gondermeler.  





Cizer Conrad ise yine tek kelimeyle kusursuz bir is cikarmis, keske hikaye de buna ayak uydurabilecek seviyede olabilseydi. 

17 Ekim 2019 Perşembe

Transmetropolitan


Siberpunk, teknolojinin geliştiği ama bilinen, alışılmış anlamda kabul gören toplumsal ilişkilerin bozulduğu- çözüldüğü bu ilişkilerin başka bir düzlemde yeniden tanımlandığı distopik bir bilim kurgu türü olarak tanımlanır. Çoğu zaman ileri teknolojiyle birlikte sefillik, perişanlık bugünkü bakışımızla belki ahlaki düşkünlük görünür ve yaygın olmuştur. Sinemada tür için verilen en bilinen örnek Blade Runner'dır elbette ama bir diğer film Johnny Mnemonic benim asıl favorim.

İşte Transmetropolitan böyle bir distopik yakın gelecekte geçmekte. The Authority ve Planetary gibi çizgi romanlarla süper kahraman türüne yepyeni bir soluk kazandıran Warren Ellis'in yazdığı yine süper kahraman çizgi romanlarında pek çok tabuyu yıkmış The Boys serisinden tanıdığımız Darick Robertson'ın çizdiği bir seri. 1997-2002 yılları arasında 60 sayı olarak yayınlanmış seri çoktan çizgi roman klasikleri arasında yerini almış durumda. Yapılan pek çok "en iyi çizgi roman" listesinde kendine yer bulmakta. 

Artık emekli olduğunu düşünen kahramanımız Spider Jerusalem'i şehirden ve medeniyetten elini eteğini çekmiş, doğaya sığınmış saçı sakalı birbirine girmiş bir vaziyette buluruz ilk sayıda (bu halini pek çok kişi Alan Moore'a benzetmektedir). Fakat şehir ve medeniyet bulaşıcıdır, peşini bırakmamaktadır. Eski editörü yasal yükümlülüklerini ve yazması gereken kitapları hatırlatınca Spider mecburen şehre ve mesleği gazeteciliğe dönmek zorunda kalır. 
Bu noktadan sonra Spider hikayeler yakaladıkça ve bunları yazdıkça onun çağını ve şehrini adım adım keşfetmeye başlarız.





Evet teknoloji inanılmaz ilerlemiştir, her yerde kameralar ve mikrofonlar kesintisiz yayın yapmaktadır. Herkes her an ‘online’dır adeta. Bu kadar erken bir tarihte (Twitter'ın, Facebook ve Insagram’ın olmadığı bir tarihte) yayınlanmış olmasına rağmen internetin ve sosyal medyanın bugün gelmiş olduğu hali, bilgi ve haber bombardımanını, bunun nasıl insanları hem birey olarak hem de topluluklar olarak yönlendirdiğini, manipüle ettiğini Ellis eserinde tahmin etmiştir (Son Amerikan başkanlığı ve Brexit seçimlerinde sosyal medyanın rolünü ve post-truth tartışmalarını akla getirmektedir). 

Bunca teknolojik gelişme karşısında insanoğlunun ezeli sıkıntıları, varoluşsal problemleri ise devam etmektedir; teknoloji bunları çözmek yerine insanlara bunları kanalize edecekleri yeni olanakları yaratmıştır. Çizgi romanın en sık tartıştığı konulardan biri post-biyoloji ve trans-human gibi kavramlardır. 

Örneğin insanlık bir uzaylı türüyle iletişime geçmiş ve bu tür genetik kodlarını insanlara satmayı kabul etmiştir. Transient ismini alan bir grup insan ise insan olmaktan bunalmış, adım adım kendilerini genetik modifikasyonlarla bu uzaylı ırka benzetmeye başlamıştır. Devlet kişisel bazda buna müsamaha göstermektedir. Fakat bunların bir araya gelip şehrin bir bölgesinde haklarını araması ise devlet tarafından tahammül edilemeyecek büyük bir problemdir. 

Bir diğer grup ise kendi biyolojik bedenlerinin engellerinden sıkılmış, ölümsüzlüğü aramaktadır. Bunun yolu ise bellidir, milyonlarca nano robottan oluşan bir bulutsu bir ağa bilinçleri ve hafızaları yüklenir, geride bıraktıkları biyolojik beden ise adeta dinsel bir törenle imha edilir. Böylece hem biyolojinin ötesine hem de insan olmanın ötesine adım atmış olur. İnsan zihni ve bilgisayarlar arasında doğrudan iletişimi hedefleyen -belki de yıllar sonra bilinç dediğimiz şeyi mekanik aygıtlara yükleyebilecek ve simüle edecek- şirketler kurulmaya başladığını hatırlayalım.  



Yaşadıkları çağdan sıkılanlar için ise kaçacakları simüle edilmiş dünyacılar da vardır. Belli bir dönemin/coğrafyanın içinde mi yaşamak istiyorsunuz; gerçek insanlarla simüle edilen bu Westworldvari dünyalardan birini seçebilirsiniz, bir farkla : Buraya girmek isteyen insanlar bilerek ve isteyerek hafıza ve bilinçlerini sıfırlamakta yani gerçekten o dönemde yaşadıklarını sanmaktadır. 

İngiltere kökenli bir yazar olan Ellis Amerika'ya da keskin göndermelerde de bulunur: seri gelir adaletsizliği ve sosyal devletin eksiklikleri yüzünden sokakta yaşamaya mahkûm olanlar yahut çocuk yaşta fuhuş yapmak zorunda kalanlarla doludur. 



Dinler ise çoktan gerçeklik iddialarını bir tarafa bırakmış tek dertleri daha çok satmak daha çok müşteriye ulaşmak için kendilerini adeta bir ürün gibi pazarlayan metalara dönüşmüştür. Saat başı yeni bir din doğmakta ve markete katılmaktadır.    



Bütün bu savrulmalar dışında bir de büyük hikâye vardır seri boyunca süren; yeni başkanlık seçimi: şimdiki başkan "Beast" ile ondan da beter bir yozlaşma içinde olan Smiley'in yarışı. Beast adında kaba-sabalığı nobranlığı karakter zaafları ve fiziği ile Nixonvari bir başkanı simgelemektedir ama günümüzün koşullarında bakarsak Trump'ı nokta atışı yakalamıştır Ellis. 



Bütün bu hengâme içinde Spider'ın derdi ise gerçeğin peşinde koşmak, otorite ile mücadele etmek ve okurlarına bunu yayabilmektir. Birbirinden beter iki politikacının da, bir nefret cinayetini örtmeye çalışan polisin de foyalarını ortaya çıkarmaya kararlıdır. Alkolik, uyuşturucu ve zihin geliştirici madde müptelası siber punk bir uyarıcıdır adeta.  

İktidarı ve hegemonyayı karşısına alması elbette sıkıntılar doğurur. Önce öldürmeye çalışırlar sonra da sistemin bir parçası haline getirirler. Susturmayı değil onu çoğaltarak etkisini azaltmayı denerler, bir süper-kahraman olarak filmlerini, çizgi karakter olarak çizgi filmlerini ve porno film yıldızı olarak filmlerini çekerler. Böylece kendisini çoğaltarak etkisini silikleştirmeye çalışırlar. 

Ama Spider'ın deyişi ile kendisi dokunulmazdır, ölümsüzdür; zira gerçeğin peşindedir.  



Ellis kurguladığı gelecek üzerinden günümüzün dünyasına ayna çevirmektedir. Bilginin çoğaldığı ama gerçeğin bulanıklaştığı, teknolojinin hızla ilerlediği ama toplumun her kesiminin artan refahtan aynı payı alamadığı, insanlığın biyolojik tanımının bile değişmeye başladığı hem muhteşem potansiyellerle hem de korkunç olasılıklarla dolu bir dünya.  

13 Ekim 2019 Pazar

Dehset Bey

Dehset Bey Kutlukhan Perker'in cizdigi Murat Mentes'in yazdigi 2016 yilinda Karakarga dergisiyle beraber fasikul olarak hediye edilmis, 6 sayi surmus bir cizgi roman. Sonralari Perker'in calismalarini topladigi albumlerden birine girdi mi emin degilim ama maaleef yayin hayati su ana kadar oldukca kisa kalmis durumda.





Alt basligi Polis-Koruma-Katil kahramanin hikayesini de aslinda ozetlemekte; eski bir polis olan 'Dehset Engiz' sonralari koruma olarak calismaya baslamistir ama bir farkla : korumakta oldugu kisilerin dusmanlarini da oldurmektedir.

Dehset bir yaniyla oldukca Tarantinovari, yerli cizgi romanimizda pek gorulmeyen bir karakter; ote yandan siyasi gecmisiyle ise oldukca yerli bir celiski icinde bocalamakta. Dehset Beyin bir de hayali arkadasi var : kendisiyle derin felsefi muhabbetler ettigi Jean Baudrillard. Ozellikle Matrix'den sonra populer kultur dunyasinda dolasima giren Fransiz filozofun bu cizgi romana sizmasi da sasirtici degil. Zira cizgi romanin metin yazari Mentes romanlariyla taniyor olsak da eski siyasal Islamci bir kalem. Islamci entellektuel dunyadaki son nesil genc kalemlerin ise postmodern filizoflara duydugu ilgi malum. Modernizm, teknoloji, kapitalizm ve Bati elestirisini kendi uretemeyen bu kesimler (hatta kimi zaman bilim ve rasyonel dusunce elestirisini bile) yine Bati'nin postmodern kalemlerden odunc almaktaydi.




Postmodern kalemler demisen Dehset Bey'in korudugu kisinin ise nobel odullu yazar Orhan Pamuk'u temsil eden Okan Mahur oldugunu hatirlatalim. Pamuk'un bir donem yaptigi cikislar uzerine aldigi tehditler gibi tehditer almaktadir yazar Okan Mahur. 


Yazarin pesindekiler ise asiri milliyetci diye nitelenen karanlik isimlerdir: Alparaslan Forsa, Bekir Kerbela ve Rakim Calapala (Mentes insan isimleriyle oynamayi romanlarinda da bol miktarda yapmakta).  Isin ilginci Dehset bey de gencliginde bu grupla ideolojik baglantisi olan bir isimdir, sonralari onlardan yolunu ayirmistir.



Burada bir parantez acalim: Mentes, Dehset Bey'e kendi gecmisinin hesaplasmasini yaptirmakta (bunu milliyetci bir grup uzerinden ele almakta) ama aslinda kendi hikayesini anlatmaktadir. AKP nin ilk iktidar yillarindan itibaren Islamci kesim bir butun olarak hareket etse de yillar gectikce ve AKP otoretiklestikce, genc Islamci aydinlarin tatli ozgurluk-insan haklari-devrim ruyalarini bir bir gomdukce buyuk cogunluk kendini iktidar nimetlerine eklemlerken, teslim olurken Mentes gibi birkac isim mensubu bulundugu camiadan giderek kopmustur. Gezi sureci de onemli bir donemectir bu seruvende. Baudrillard'a  "Kendinden emindin, dunyayi degistirecegine inaniyordun " derken kendi gencligini sorgulmakta, Islamci bir iktidar projesinden duydugu hayal kirikligini sergilemektedir. "Degismesi, ideolojik kanserden kurtulmasi" ise eski dostlari gozunde dupeduz ihanettir.

En sonunda ise Dehset Bey'in eliyle eski arkadaslariyla hesaplasir Mentes.

Perker gibi bir ustaya ise diyecek bir sey yok her zamanki gibi harika bir is cikarmakta.