23 Aralık 2017 Cumartesi

Arap Cografyasi - 2

Riad Sattouf’un "The Arap of the Future" grafik romanin ilk cildinden bahsetmistik (burada). 


Ilk ciltteki Libya-Suriye-Fransa ucgeninden sonra ikinci cillte Suriye'ye yerlesmeye calisan Sattouf ailesinin  maceralari devam ediyor. Baba Sattouf kendini cevresindeki butun Araplarda ustun gormesine, onlari asagilamasina ve aldigi Batili-rasyonel egitime ragmen memleketine yerlestikce eski yoresel-geleneksel hastaliklari ortaya cikmakta ve hayallerinden vazgecmektedir.  Artik "baskan" olmaktan degil sadece babayadigari arazisine "baskanlara yakisir" bir villa yaptirmaktan bahsetmektedir. Tek gayesi ulkeyi yoneten askeri oligarsi ile iliskilerini ilerleterek universitede daha iyi bir kadroya gecmektir. Ideallerini bir yana birakmis gozukmektedir. 


Kucuk Sattouf ise ulkeyi daha iyi gozlemledikce ikinci ciltte daha detayli bir portre sunmaktadir. Aclik sinirinda yasamakta olan insan yiginlarina karsin kucuk bir askeri burokrasi servet yigmaktadir: 


Sattouf’un gunluk hayatinda karsilastigi Yahudi suclamasi aslinda cok genele yayilmis, orgutlu, sistemli bir propagandanin da sonucudur. Devletin, burokrasinin iktidarini devam ettirebilmesinin dayanaklarindan biridir bu ortak dusman. Yahudi'den Israil'den nefret etmeyen yok gibidir: 






Kuran ve din arapca anadil olmasina ragmen anlanan-uzerinde kafa yorulan mefhumlar degil ezberlenen, kopyalanarak surdurulen seylerdir. Kadinin yeri ve rolu de bu dogrultuda cok sert ve net cizgilerle belirlenmistir:  


Kucuk Sattouf bu rolun disina cikanlarin nasil aileleri-kabileleri trafindan acimasizca cezalandirildiklarini bir akrabasinin 'namus cinayetine' kurban gitmesi ile sahit olur. Buna karsi durmaya calisan babasi da tek basina topluma gelenege karsi duramayacaginin farkina varip yenilgiyi kabullenmistir. Babasinin simgesel yenilgisi tum arap reformistlerinin/entellektuellerinin umutlarinin sonmesidir aslinda. 

Maalesef Sattouf'un grafik romanlarini kisayoldan "Oryantalizm" ile damgalamaya kalkanlar olmustur, fakat Sattouf'un tek yaptigi yasadigi gercekleri, anektodlari -pek cogunu bagimsiz kaynaklardan dogrulayabilecegimiz- olabildigince yalin bir sekilde yuzumuze vurmaktir. Buna bile tahamulu olmayanlarin bolge icin nasil bir ozelestiri yapacaklarini ya da boyle bir dertlerinin olup olmadigini gormek iyi olurdu. Oyle ya elde "Oryantalizm-Kolonyalizm" gibi sihirli degnekler varken ne gerek var mercegi kendilerine cevirmeye. 

Ote yandan Sattouf'un nadir anlarda gozunu Fransa'ya da cevirdigini (zira album buyuk oranda Suriye'de gecmekte), yeri geldiginde benzer gozlemleri yaptigini gormekteyiz zaten. Ornegin insanoglunun cevresiyle, dogayla kurdugu yikici-bozucu-tuketici etki Suriye ya da Fransa'da cok farkli degildir: 



Sattouf ilk abumde oldugu gibi farkli cografyalari ya da durumlari farkli renkli fonlarda resmetmeye devam ediyor ; bir cocugun penceresinden anlatilan dunyanin farkli tonlarda algilanmasi da yerinde bir bulus esasen .




17 Aralık 2017 Pazar

Zagor ve Kandraks

Hintlilerden Cinlilere; Japonlardan Vikinglere, Yahudilerden Keltlere pek cok toplulugun Kolomb oncesi donemde bir sekilde Kuzey veya Guney Amerikaya ulastigi, buralarda yerlesimler kurduklari, sonrasinda yok olduklari veya asimile olup yerlilere karistigi yonunde hipotezler vardir. Bu alan delillerin yetersizligi yuzunden simdilik bilimle sozde-bilim arasinda gri bir alanda yeralmakta. Konuyu ciddi bir sekilde inceleyen bilim insanlarinin calismalari komplo teorisyenlerince kulanilmakta, cogu zaman onlarin urettigi sozdearkeolojinin golgesinde kalmakta. 

Saydigimiz bu topluluklardan Amerika'ya ulasmis oldugunu somut delillerle kanitlayabildigimiz simdilik yanlizca Vikingler. Digerleri hakkindaki one surulen tum kanitlar henuz uzmanlarin fikir birligine varamadigi rivayetler seviyesinde. Zagor'un elbette Amerika'ya gelmis-yerlesmis varliklarini surduren Vikinglerle maceralari da var ama oldukca vasat sayilar (yaratici birseyler ortaya koyabilecekken kacirilmis firsatlar).   

Ote yandan cilgin bilim adamlari, gozu donmus haydutlar veya kacakcilar her cizgi romanda bulunur ama Amerika'ya Kolombdan once gelmis bir Druid'in asirlar sonra canlanmasi ve dizinin en onemli kotulerinden biri olmasi fikri oldukca orjinaldir. Asil enteresan olan ise 76 yilinda yaratilan druid karakteri Kandraks'in hikayesindeki detaylaridir: 



80'lerden itibaren ozelikle Colorado'da bir magara agzindaki kayada ogham (keltlerin kullandigi bir alfabe) benzeri karakterinin bulundugu ve akademisyenler arasinda tartisma cikardigi biliniyor. Bu karakterler kimilerince keltlern oghamlari olarak yorumlanmis kimileri de bunlari bolgenin yerli kabilelerinin yaptigini one surmus. 

 

Evet, ilginc olan 80'lerde baslayan bu tartismadan yillar once (hatta akabindeki yillar icinde bu teoriyi savunanlarin kendilerine verdikleri 'diffusyonst' ismiyle kucuk bir kulte donen gruplardan cok once) yaratici kadronun bunlari Kandraks'in hikayesine ustaca yedirmis olmasi: 




Amerikan kitasindaki Oghamlarla Keltler arasinda kurulmaya calisilan iliski belki bir daha eskidir ama populer olup yayilmasinin Kandraks'in dogusundan sonra oldugu kesin. Yaraticilarimiz Kelt samanlari Druidler hakkinda (Asterix'in sirin druidi Büyüfiks'in aksine) insan kurban etme torenlerinden, Grek alfabesiyle olan iliskilerine kapsamli bir arastirma yapip (bu iddialarin tarihsel olarak dogru olup olmamasi onemli degil) ortalama Zagor hikayesinin ustunde, detayli bir yapit ortaya cikarmislar: 



16 Aralık 2017 Cumartesi

Hercule Poirot

"Hercule Poirot" Agatha Christie'nin yarattigi en meshur karakter, onlarca romani ve hikayesi var. Bunlar zaman icerisinde cok degisik medyumlara aktarilmis durumdalar radyo oyunlarindan, sinemaya, tiyarolardan tv dizilerine (izlemedim ama bir animesi bile varmis galiba). Bunlar yeterli degilmis gibi bir de Cizgi Roman uyarlamalari var elbette :) 



Poirot'dan dedektiflik felsefesi

Hercule Poirot bir Belcikali olmasina ragmen hikayelerinin cogunlugu Agatha Christie'nin yasadigi Ingiltere'de geciyor. Elbette Frankofon ekolu bu firsati kacirmayip bu Belcikali dedektifin hikayelerini CR'a donusturuyor (Fransizca olarak) . Sonrasinda ise albumler Fransizca'dan Ingilizccye tercume edilerek bu sefer Ingilizce basiliyor :)  

Poirot'u senelerce basariyla canlandiran David Suchet 

CR formunda uretimin esere pek birsey kattigi kanaatinde degilim, tamamen arz-talep dengesi dusunulerek uretilen bir proje aslinda. Farkli cizerlere farkli hikayeler (farkli usluplarda) siparis edilerek serinin 
tamami bir de CR formatinda (piyasa kaygilariyla) uretilmis. Zaten cok basarili film ve dizi uyarlamalari varken CR'nin 48 sayfalik bir albumle (hele polisiye gibi bir turde) bir de ikinci sinif cizerlerle hikayeye cok sey katmasi beklenmemeli zaten. 


Bir kismi Turkce'ya de cevrilmis olan 20 kadar album var. Iki albume goz atma firsati buldum: "Dead Man's Folly" (Marek) ve "Evil Under The Sun" (Thierry Jollet) 

Binalari, dis mekanlari, tabiati oldukca basarili resmeden Jollet insan portrelerine gelince o derecede basarili degil malesef. Lakin mimiklerin, yuze yansiyan duygu ve dusuncelerin iyi bir sekilde tasviri ise bir polisiye-dedeftiflik hikayesi icin elzem. 




Marek'in ise kendien has bir uslubu var ama tur icin ne kadar uygun bilemiyorum, karanlik bir cinayet hikayesinden ziyade eglenceli bir mizahi hikayeye yatkin bir uslup : 

Dunyanin en meshur dedektiflerinden birini zorlamayacak bir problem :) 

Sonuc olarak cok bana gore degil ama yine de polisiye meraklilarina hitap edebilecek bir seri.  

13 Aralık 2017 Çarşamba

Barbarella - Kenan Yarar

Fanzin yillarindan beri takip etmeye calistigim Mahmud Asrar ve Yıldıray Çınar nasil uzun sureden beri yurtdisina acilip harika isler yapmaktalarsa yerel uretimi asip dunya sahnesine cikabilecek pek cok yetenekli cizerimiz var malum. Bunlardan biri de hic tartismasiz Kenan Yarar elbette. 

Yarar'in uretimini (hem cizim hem hikaye olarak ) Amerikan Comics dunyasindan ziyade Fransiz-Belcika ekolune yakin bulmusumdur ama Yarar -cok gecikmis olsa da- sonunda bir Dynamite Entertainment projesiyle karsimizda: Barberalla. Burada kaderin cilvesi mi demek gerek bilemiyorum, hernekadar pek cok insan Barberalla'yi 68 yapimi Jane Fonda'li film ile bilse de filmin kaynagi 62 yilinda yayinlamaya baslayan bir Fransiz CR'i (Bu yuzden Yarar'a cok uygun bir proje kanimca) : 



Projeden sosyal medyada Yarar'in duyurmasi ile haberdar oldum ve sonunda CR'a erismek mumkun oldu kisa sure once. 

Ilk not, CR dukkaninda poset icinde ve +18 etiketiye satilmasi. Bu TR'de yasayanlara garip gelebilir zira icerdigi erotizmin dozaji aslinda her hafta TR'de okunan (ve acikta satilan) mizah dergilerinden ya da onlarin uzantisi CR dergilerinden daha fazla degil. Buna ragmen boyle bir tedbirin nedeni CR dukkanindaki elbette daha genc nufusun ve cocuklarin erisimine kisitlama getirmek. Yasal bir duzenleme. Konu uzun aslinda :) 





Ikinci bir not, son zamanlarda pek cok Comics'de oldugu gibi sayisiz degisik kapakla ilk sayinin verilmis olmasi ve fiyatlarin da kapak ressami ile birlikte oldukca degisiyor olmasi. Bu biraz da kolleksyoncu okuyuculari - takipcileri avlamak icin gelistirilmis bir pazarlama yontemi elbette.


Album boyunca Yarar'in cizimleri harika, belli ki ozene bezene uratilmis bir ilk sayi. Pek cok panelde Barbarelle Hilal'e benzemekte bu da Turk okuyucu icin ayri bir surpriz. (Bu kotu birsey degil elbette, bir uslup meselesi; dunyanin en basarili CR sanatcilarindan Hermann da ornegin ayni tiplemesini degisik CR'lara tasimistir) 



Hikaye adina birsey soylemek icin erken elbette, (yazar  Mike Carey de asina oldugum bir isim degil) bir comics hikayesini ilk sayisi ile yani 20 kusur sayfa ile degerlendirmek zor. Ama bu ilk sayida kahramanimizi teokrasi ile yonetilen, her kesinden agzinda duanin elsik olmadigi, her yerde disnel icerikli afislerin-gorsellerin yeraldigi bir gezegende taraf olmadigi bir savasin icine dusmus buluyoruz. 



Dinlerin (ve dolayisiyla iktidarlarin) ezeli ve ebedi takintisi bedenleri yonetmek-sekillendirmek ve ozellikle de kadin bedenini-cinselligini denetim altina almak tartismasinin uzay cagina tasinmasina sahit oluyoruz. (Bu meseleyi elbette gunumuzde dini iktidararina vasita kilanlarin uygulamalarinda rahatlikla gozlemleyebiliriz :) ) Gelisen teknolojiyle birlikte elbette denetim, sartlandirma, beyin yikama  (ve fiziksel sekillendirme) mekanizmalari da artmistir. Butun bunlara ragmen 60'larin cinsel ozgurluk mucadelesinin bir urunu olan kahramanimiz elbette pes etmeyecek kendine has direnis yontemleri gelistirecektir. Akillica yazilmis diyaloglar ve ufak tefek sci-fi buluslari ile hikaye de gelecek icin guzel seyler vaadetmekte. 




Internette dusmeye baslayan yorumlar genel olarak cok olumlu, ikinci hatta ucuncu sayinin onsiperisleri de alinmaya basladi ; umarim bu performans ve uyum devam eder ve uzun soluklu olur. 






9 Aralık 2017 Cumartesi

Yeni Asterix

Bazi kult CR'in yeni sayisinin cikmasi Avrupa'da hala adeta yeni-beklenen bir sinema filminin vizyona girmesi ya da beklenen bir video oyunun satisa sunulmasi etkisi yapabiliyor (elbette daha kucuk capta) . En son Asterix albumu de (Asterix and the Chariot Race- Astérix et la Transitalique) oyle oldu; gecen ay gazetelerde haberler, yorumlar esliginde 20 dilde 5 milyon kopya ile satisa cikti.  

Efsanevi yaraticilari Albert Uderzo & Rene Goscinny'den sonra (Uderzo'nun tek basina uretimleri dahil) uzun suredir Asterix okumamis biri olarak yeni yaratici kadronun albumune supheyle yaklastim. (Yuzlerce yazar-cizer eskiten Amerikan superherolarinin aksine yaratici kadronun degismesi BD'ler icin buyuk bir hadise) Halbuki bu yeni kadronun da ucuncu albumu aslinda; 


Once cizer olarak Conrad'in cikardigi ise bakarsak tek kelimeyle inanilmaz, Uderzo gibi bir ustanin uslubunu bu kadar basarili bir sekilde devam ettirmek, ikonlasmis karakterleri bu kadar sadik bir sekilde yeniden kurgulamak, ayni dinamizmi, mizahi yakalayabilmek. Conrad belli ki cok isabetli bir secim/isim olmus. 



Ferri'ye de yazar olarak bu albumde olumsuz birsey soylemek kolay degil; butun klasik Asterix gaglari (Obelix'in kizarmis domuz esprileri, Romali askerle atilan dayaklar, korsanlar, Roma'nin curumus burokrasisi, turlu etnisiteden tiplemeler, gercek hayattan isimlere/mekanlara yapilan gondermeler v.b) albume oldukca dengeli bir sekilde dagitilmis. Tum albumler icinde one cikacak bir hikaye degil belki ama Hanna Barbara'nin 'Wacky Races' animasyonlarini ya da Burt Reynold'in 'Cannonball Run' filmlerini hatirlatan eglenceli bir yol/yaris hiayesi. 



6 Aralık 2017 Çarşamba

Zagor vs YETI

Once guncel bir haber: yillardir suren Yeti efsanesini besleyen, yasatan ve buyuten en onemli kanitlar olarak bilinen bazi buluntular (kemik, tuy vs. ) uzerinde simdiye dek yapilan en kapsamli DNA analizleri sonucunda bunlardan sekizinin bolgede yasayan ayi turlerine geriye kalanin ise bir kopege ait oldugu saptanmis. Bu kadar kesin bir ispat bile elbette Yeti'yi oldurmeye yetmeyecek :) Insanoglunun hayal gucu Yeti'yi yasatmaya, bolgeye giden kasifler kanit(!) toplamaya, Yeti de populer kultur urunlerinde boy gostemeyedevam edecek.

Yeti efsanesinin koku cok gerilere gitse de gectigimiz yuzyilin baslarindan itibaren bolgeye giden batililarin iddialari ve "bulgulariyla" yeti batida ve dolayisiyla populer kulturde meshur olmaya baslar.

Eric Shipton'in 1951 yilina ait meshur resmi

Cizgi romanin hemen her turlu alt turune defalarca konuk olmustur kar adamimiz ama her halde en unlusu  Herge'nin cizimlerinden konusuna, detaylarina en basarili albumlerinden olan Tenten Tibet'de albumudur (1958-59); buradaki Yeti bolge halkinin korkularinin aksine yumusakbasli, siddetten uzak hatta yanliz diyebilecegimiz bir canavar(!)dir. 


Superhero genresinde hemen heryerde YETI'yi bulmak mumkundur , tek ornek verelim: Batman Himalayalarda Ra's Al Ghul'un pesindeyken team-u yaptigi Frankesteinla birlikte bir grup YETI ile karsilasir ; lakin bunlar da gunun sonunda yine sadece kendi bolgelerini savunmaya calisan masum yaratiklardir.  




Konumuza donersek; Zagor'un ucan kacan butun canavarlarla yuzgoz oldugunu daha once soylemistik ((zagor vs) ama tam Himalayalar neresi Darkwood ormani neresi demek gelirken icimizden yaratici ekibin ustaca mudahalesi ile Zagor da kendini Yeti ile karsikarsiya bulur: Asya'dan bir grup muridiyle Amerika'ya gelen dusmani Krinhar yaninda etkisi altindaki Yeti'yi de getirmistir (#272, 1988) Yine Tenten'deki gibi aslinda uysal bir yaratik olan Yeti Krinhar'in etkisi altinda bir silah gibi kullanilmaktadir, karsilasma oldukca kisa surer elbette (Zagorluk da bir yere kadar ) 


Hikayenin guzel sonu sadece Zagor'un dusmani Krinhar ile siradisi karsilasmasi degil, serbest kalan Yeti'nin bundan boyle Amerika'da Sasquatch (ya da Koca Ayak ) olarak bilinecek olmasidir.

Elbette bipedal, iri-yari, ape benzeri bir yaratik olarak Koca Ayak ve Yeti benzetmesi kacinilmazdir; zaten Yeni Dunyanin cakma efsanesi Koca Ayak'in populerlesmesi de Eski Dunya partnerinden cok sonradir. Bu benzetmeyi ve kurulan iliskiyi Zagor'dan once Martin Mystere'de de gorebiliriz: Martin once Koca Ayaklarin aslinda Himayalardan gelen Yetiler oldugunu (#32 - 1984) cok sonralari ise Yetilerin siradisi kokenini (#87 -1989)  kesfeder . 



Yetimiz genelde kimseye zarari olmayan, dag baslarinda-dogada takilan, insanlar tarafindan yanlis anlasilmis canavarlarin en sevimlisidir. Eh bunun da populer kulturdeki muhtesem Himalayalar, Nepal-Tibet, dogayla ve kendisiyle barisik Budizm algisinin bir uzantisi oldugunu soylemek gerekir. 

3 Aralık 2017 Pazar

Topuz

Türkiye’de çocuklara yönelik yerli çizgi roman üretimi oldukça azdır; var olan üretim genel olarak gençleri hedeflerken çocuklara yönelik ihtiyaç ise genellikle yabancı çizgi romanlarla karşılanmaya çalışılır. Bunun istisnaları da yok değildir; Vehip Sinan’ın yarattığı Topuz örneğinde olduğu gibi başarılı, uzun yıllar hayatını sürdürmüş yerli üretimler de vardır.

Aynı zamanda bir karikatürcü olan ve uzun yıllar siyasi karikatürler de çizen Vehip Sinan’ın Mıstık, Doli, Dalgacı Dündar gibi birçok çizgi roman karakteri yaratmış olmasına rağmen en bilinen eseri Topuz olur. Topuz yıllar boyunca İslami-muhafazakâr kesimin çocuk dergilerinde, gazetelerinde yayımlanır. Maceraları çeşitli tarihlerde az sayıda olsa da albümleşmeyi başarır.

Her şeyden önce teknik olarak başarılı bir çocuk çizgi romanıdır Topuz; Sinan’ın hemen ayırt edilebilen, özgün, yumuşak, karikatürümsü çizgileri, kendi deyimi ile “biraz Cemal Nadir, biraz Walt Disney arası bir estetik anlayışı”,  anlattığı fantastik-masalımsı hikâyeler, panellere serpiştirilmiş mizahı ve kurgusu ile hedef kitlesine yani çocuklara hitap edebilen bir çizgi roman olabilmiştir. Paneller arası boşluklar hem fiziki olarak hem de kavramsal olarak azaltılmıştır. Birbirini takip eden panellerde birçok öğe tekrarlanmış böylece paneller arası oldukça net, güçlü bağlantılar kurulmuştur. Olayların gelişim-ilerleme temposu da oldukça yavaştır. Takibi kolaylaştıran bütün bu ayrıntılar özellikle çocuklara hitap eden çizgi romanların ortak özelliklerindendir. 
  
Topuz’da yoğun olarak kullanılan İslami terminoloji, verilen ahlaki-İslami nasihatler ve dersler (içkinin, yalanın, kavganın kötülüğü v.b.) sayesinde son derece İslami bir atmosfer kurgulanmıştır. Sayfalara konuk olan karakterler sıradan insanlar olabildiği gibi çılgın bilim adamları, uzaylılar veya evliyalar da olabilir. Bunlardan “kötü adam” daima inanmayan ya da eksik - yanlış bir inanca sahip olandır ama hikâyenin sonuna doğru muhakkak İslami edebiyatın hidayet romanlarından ödünç alınan şablonuna uygun bir tarzda hakikati bulur yani ‘hidayete erer’.  
  
Bu hidayete erme süreci boyunca kötü adam Topuz ve Tamer’in süper güçleri sayesinde[1] oynanan oyunlarla, kurulan tuzaklarla, verilen derslerle yavaş yavaş terbiye edilir; nadiren de olsa bazen kendilerinin de iman tazelemeleri, zedelenen “bakışlarını” düzeltmeleri gerekir ki bu durumlarda Topuz ve Tamer bu iş için seçilen bir “büyük” tarafından “silkelenir” ve inançları yenilenir. Elbette her iki durumda da yayımcıları ve yaratıcısının ideolojik tercihleri doğrultusunda İslami eğitimden geçirilmeye çabalanan okuyucu çocuklardır.
Çizgi roman’ın harika kopeği Coci, Topuz ve Tamer’e –bu arada okuyuculara da elbette- her olay karşısında alınması gereken doğru İslami tavırları açıklayan eğitmen rolündedir: Deprem esnasında önce tedbir sonra salâvat... (Yaman Çekirge)

Fakat sadece bu atmosferle, verilen genel nasihatlerle kalmaz topuzun verdiği İslami eğitim; hedef kitlesi için son derece ağır olabilecek bazı tartışmalı İslami konulara girer, bu konularda tavır koyar. İslamcılık rüzgârının henüz gömlek değiştirmediği yıllarda üretilmiştir Topuz ve İslamcılığın iktidarın nimetlerinden uzakta; devletin ve hegemonyanın tüm mekanizmalarının kıyısında, çevrede yeşermiş olduğu yıllardır. Bundan dolayı da içinde yaratıldığı muhalif İslami akımların özelliklerini taşımaktadır.

Sistemli bir anti-kapitalist eleştiri getirmese de; servet ve zenginleşmek pek muteber değildir. Bunlar en basitinden belalı bir “imtihan” olarak görülür. Gerçek mutluluk para ile sağlanamaz, servet ancak başka dertler getirir beraberinde. Örneğin Topuz amcası gibi varlıklı bir olma isteğini dile getirse de, konuyu Tamer’le tartışmaları sonucu servetin beraberinde getirdiği sıkıntılar üzerinde amcasının hayatı dolayısıyla hemfikir olurlar:   
‘Çünkü bütün bunları yaparken nasıl zaman zaman kızarıp bozardığını, öfkeyle bağırıp çağırdığını... Hemen ardından da sakinleştirici haplarına başvurduğunu da anlatmıştım.’ (Sinan, 2009a:6) 
Oysa amcasının bahçıvanı Arif Efendi ailesiyle birlikte ‘azıcık aşım ağrısız başım’ düşüncesiyle yaşamakta; huzur dolu hayatı için namazlarla rabbine şükretmektedir. Günümüzde İhsan Eliaçık gibi yazarların ya da Mehmet Bekaroğlu gibi siyasetçilerin oluşturmaya çalıştıkları İslam ve servet ilişkisi tartışmalarının çok uzağında, henüz iktidar ve servet mekanizmalarına ulaşamamış bir muhalif çevre hareketi olarak bu düşünce servetin kendisine bizatihi bir eleştiri getirmemektedir. Sadece kendileri ile aynı düşüncede olmayan mevcut servet sahiplerinin yaşam tercihleri yüzünden başlarına gelen sıkıntılara dikkat çekilmesi söz konusudur. Zira Arif Efendinin üç çocuğunun da okumakta, ‘tıkır tıkır derslerini çalışmakta’ oldukları özellikle vurgulanır. Bir sınıf atlama, servet sahibi olma vasıtası olabilecektir bu okuma faaliyeti uzun vadede; o zaman tartışmanın başında Topuz’un dile getirdiği varlıklı olma isteği de gerçek olabilecektir.
Benzer bir düşünce ilerleme-teknoloji hakkında da dile getirilir; “ilerleme” özü itibari ile tek başına tamamen kötü değildir ama “ilerlemiş” olanların itirafı ile anlaşılabileceği gibi dikkat edilmezse beraberinde (tıpkı servet gibi) bir inanç-değerler erozyonu getirir:           
‘Biz çok ilerledik... Ama bu ileri adımlarımızın hepsi defterimize sırf kazanç olarak geçmedi... Bir yandan da bir şeyler kaybedip duruyorduk. Ama “ilerliyoruz” sarhoşluğu içinde bunu fark edemiyorduk...’ (Sinan, 2009:43)
Öze dönüşçü, prütanist ya da ayıklayıcı bir İslamcılık değil mistik öğelerle bezenmiş daha geleneksel - yerel bir İslam’dır vazedilen. Geleneksel - yerel İslam’ın en temel karakteristiği olan “evliya kültü”ne geniş bir yer ayrılır. “Allah’ın izniyle” doğaüstü tasarruflarda bulunan bu seçkin kullar örneğin zaman ve mekân tanımadan birbirleriyle görüşebilir:
‘Ama ruhlar ve gönüller âleminde mesafeler ve kilometreler olmadığından... Bir an içinde üstelik bir asra sığmayacak sohbetler eder, yüce Allah’ın hikmetlerini konuşur, onun yüceliğini zikrederiz.’ (Sinan, 2009a:145)
Aktif olarak olaylara müdahil olan bu evliyalar aslında dualara ya da tövbelere anında yanıt veren, onları kabul eden, olayların akışına izleyici olarak değil müdahaleci olarak katılan, çatışmalarda bizzat taraf olabilen (örneğin inanmayanların kalbine inananlarla karşılaştıklarında korku salan) bir Tanrı tasavvurunun devamıdır. Anlatılan bu tanrı dilediği kuluna doğrudan, mucizevî bir şekilde bazı bilgiler de verebilir:
‘Bunlar Allah’ın hidayetini kabul eden her kulun kalbine Yaradan’ın hediye ettiği ezeli ve ebedi gerçeklerdir... Bir anda biliniverirler’ (Sinan, 2009a:130)
Çizgi romana göre bilginin kaynağı tartışmasında bilim adamları rasyonel bilgi kaynakları dışında Tanrı’dan doğrudan gelen bilgi gibi mucizeleri kabul etmediklerinden bir tarafları hep eksik kalır; gerçek bilim adamlığı ise ancak bunların kabulünden geçer.  Tamer doğaötesine inanmayan böyle bir bilim adamına doğru yolu göstermeye çalışmaktadır:   
‘Kâinatta doğaüstü bir takım güç ve iradelerin de var olduğunu göstermeye çalışıyoruz ona... Tam bir ilim adamı olabilmeleri için bu şart...’ (Sinan, 2009b:45)
Bilim adamları atomlardan, moleküllerden ötesini göremez; ama Topuz sayesinde “hakikatleri” öğreneceklerdir.  (Hayal mi? Gerçek mi?)

İslami kesimin gündemine yeni yeni oturan bir mesele olarak evrim konusuna bile değinilir; evrimden bahsedenler ancak kötülerdir:
‘Siz haydutlar, hırsızlar, sapıklar ve uğursuzlar bütün bunların aslında bir tesadüf sonucu var olduklarını söylersiniz...’ (Sinan, 2009:79)
Oldukça masum bir çocuk çizgi romanı görünümünde olmasına rağmen kimi zaman evrimden bahsedenleri sapık olarak damgalayacak kadar da keskin olabilen Topuz’da tasarlanan-aktarılan bu evren elbette dışarıya dönük bir tebliğ aracı olmaktan çok tüketildiği İslami cemaatler içine dönük bir eğitim aracıdır. Bu keskinlik önceden zaten sindirilmiş bazı fikirlere sahip bir okuyucu, belli başlı İslami kavramlarla donanmış bir zemin talep etmektedir. Amaç çocukları - yarının nesillerini istenilen İslam yorumuna göre hazırlayabilmek, edindikleri önceki bilgileri çizgi romanın sağladığı imkânlarla pekiştirmektir. Topuz’un dolaştığı dergiler, yayınevleri ve gazetelere göz atılırsa bunların ayrı İslami gruplara (kimi zaman birbirleri ile kavgalı) ait olmasına rağmen vazedilen İslam anlayışının hepsi tarafından kabul edilebilecek, hepsinin ortak özelliklerini taşıyan oldukça yerel bir zemin olduğu görülebilir. Çocuk muhayyilesine hitap edebilen macera örgüsü ve teknik özellikleri ile döneminin koşulları için başarılı ve göze batmayan bir propaganda aracı olabilmiştir. İşte bu yüzden de merkez sağ hükümetlerle yeni yeni girift ilişkiler kurmaya,  ekonomik açıdan da holdingleşip palazlanmaya başlayan bu İslami gruplar zaman zaman Vehip Sinan’ın iktidar eleştirisi yaptığı keskin siyasi karikatürlerini hoş karşılanmayıp bunlara sansür uygulasalar (Alpin, 1999:5 ), bazen kendisinin sadece karikatür dışındaki çalışmalarından faydalansalar da Topuz’dan hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir.

Topuz’dan çok sonraları ise İslami kesimin dönüşerek de olsa muhalefetten iktidara yürüyüşü ile birlikte Topuz’un naif ahlakçılığı, samimi nasihatçiliği geride bırakılan bir dünyaya ait olarak artık arkaik kalacak[2] muhafazakâr kesim yeniden kurgulanan siyasi dengelerin bir sonucu olarak bambaşka fikirler ve kültürel eserler üretmeye başlayınca çizgi roman olarak da Herotürk gibi çok daha farklı bir yerde duran bir kahraman yaratacaktır çocuklar için.    


Finalde Topuz ve Tamer tarafından başarılamasa bile “Hidayet” kaçınılmazdır, kaktüsler bile şahadet parmaklarıyla bu tabloya katılır...  (İzin Dede)
Kötü adama gösterilen hayaller-illüzyonlar Topuz’la Tamer’in bolca başvurdukları bir terbiye aracıdır. (İzin Dede) Tarif edilen hayali durumlar-tablolar Vehip Sinan’ın beslendiği İslami literatürde de sıkça başvurulan bir anlatı unsurudur. 

Küçüklere öğütler: Büyükler her şeyin hayırlısını bilir. (İzin Dede) 




[1] Topuz ile Tamer süper güçlerini önceleri sihirli tüylerinden yani oldukça yerel bir masal motifinden alırken ilerleyen bölümlerde bunlar modern çizgi roman motiflerine daha uygun olarak uzaylıların verdiği üstün güçlere sahip bileziklere yerini bırakmıştır.
[2] Belki de bu zaman dışına itilme yüzünden Topuz’un maceralarının Nesil Yayınları tarafından toparlanıp 12 bülümlük bir seri halinde yayımlanması planlanırken yalnızca ilk üç albüm 2009 yılında yayımlanabilmiş ancak serinin gerisi gelmemiştir. 

2 Aralık 2017 Cumartesi

Cizgi Roman ve Tarih

Bizim oglan'in aldigi cocuk dergilerinden biri; kendi yasindan biraz daha buyuk bir kesime hitap ediyor ama yine de eglendi (Ingiltere'de yasiyoruz). Asil mevzu ise su tarih egitimini populer CR karakterleriyle, harika cizgilerle, bulmacalarla yaptiriyor. Ornegin meshur tarihi karakterlerin bir ozelliginden yola cikarak onlari bir CR karakterine benzetmisler, misal verelim:





Bu egitim metodu olarak harika elbette, iki karakter arasinda iliski kuran cocugun bunu ogrenmesi cok daha buyuk olasilik. Ama daha da enterasani tarihi kisilerle dalga gecebilme serbestisi, bir dusunsenize herhangi bir cocuk kitabinda/dergisinde ornegin pehlivan padisah Abdulaziz'e Incredible Bulk filan dendigini :) 

24 Kasım 2017 Cuma

Bir Elvis Dini

"Red Razors" meshur Ingiliz CR dergileri 2000 AD ve Judge Dredd sayfalarinda Dredd evrenin bir parcasi olarak 1991'de -henuz meshur olmamis- Mark Millar tarafindan yaratilmistir. 

Millar, Dredd evreninde (Dredd'den 50 yil kadar sonra) bugunku Rusya diyebilecegimiz Sov-Block'da Razors isimli bir Yargic'in maceralarini sunar. Razors'in maceralari Dredd evreninden pek farki yoktur, her yana sinmis suc, siddet, gercek manada bir yargilama yapmadan infaz yapan yargiclar, mutantlar vs. bu acidan bir degisiklik yok. 

Ama Millar iki ilginc ongoru sunar bize; ilki sovyetlerin henuz dagildigi 91 yillinda Millar Amerikan populer kulturunun ve kapitalizmin isgal ettigi bir Sov-Block tasarlamistir bizim icin. Her taraf McDonald'larla doludur, Amerikan dizileri her taraftadir, yasli komunistler buna homurdanmaktadir. (Rusya bugunku halini almadan once benzer bir donemden ister istemez gercekten de gecer) 




Ikinci bir ongoru ise din hakkindadir ve aslinda album muthis bir din elestirisi barindirmaktadir. Dinlerin, kultlerin ve mitlerin toplumlari-topluluklari hegamonya altina almak, yonetmek, yonlendirmek ve duzeni saglamak icin kullanilageldigi oteden beri bilinen, yazilip cizilen bir elestiridir. Hinduizmin Hint toplumunun kast yapisini nasil korudugu, insanlari kastlarina hapsettigini yahut Sunni-Islamin Osmanli elinde toplumu organize etmek ve duzen saglamak adina nasil bir aracsalliga donustugune kadar dinler tarihinden bir suru ornek getirilebilir. 

Lakin Millar bir adim daha ileri gider ve bu amacla dizayn edilmis bir dinden bahseder. Yani bir dini toplumsal kontrol adina kullanmayi birakin bu amac dogrultusunda devlet tarafindan (Sov-Block'dakine bir sehir devleti denebilir) bir din tasarlanmistir. Yine ilk ongorusuyle baglantili olarak Sov-Block'da (Elvis'in olu bedenini merkezine alan) bir Elvis dini insa edilmistir. Elvis bu dinin yeni Isa'sidir. Adina klisler, dualar, ritueller vardir. Asil macera da zaten Evis'in kemiklerinin bir baska fanatik grup tarafindan Amerika'ya (asil ait oldugu yere) kacirilmaya calismasiyla baslar (tarihte el ve cografya degistiren sayisiz kutsal artifacte bir gondermedir) zira dinin temel diregi elden cikinca devletin de kitle uzerindeki kontrol vasitasi elden cikmis olur ve kaos baslar. 


 


Evet, belki Rusya'da bir Elvis dini dogmamistir ama Putin Rusyasinin bugun Ortadoks Klisesini nasil toplumsal kontrol amaciyla kullandigini hatirlamak yeterlidir.  

Red Razors bir macera CR'inda bile nasil devlet, sistem ve din elestirisi yapilabileceginin guzel bir ornegidir kanimca.  

20 Kasım 2017 Pazartesi

Arap Cografyasi

Son donemlerde artik iyice kemiklesen bir alt tur olarak otobiyografik ogelerden yola cikarak bir tarihsel, politik durumun incelenmesi, elestirilmesinin ( Art Spiegelman, Marjane Satrapi, Joe Sacco gibi) son halkalarindan biri "The Arap of the Future". 

Riad Sattouf’un cocukluk anilarindan yola cikip, donemin Arap cografyasina ve babasi ozelinde Arap entellektueline onemli bir isik tutma calismasi. Riad'in annesi bir Fransiz babasi (Abdel-Razak) ise bir Suriyeli. Babasi Fransa'da tarih doktorasi yaparken tanisip evlenirler. Ilk cilt bu hikayenin baslangicini ve maceranin Libya-Suriye ayagini icermekte. 

Abdulrezak hemen her Bati'da ogrenim goren Arap entellektueli gibi bir akademisyen olmanin otesinde siyasi hayallere sahiptir. Bati'da egitim goren bu aydin tipi iki kesim,  iki dunya arasinda sikismistir: bir taraftan kendi halklarinin ulkelerinin geri kalmisligi ve Bati'nin tartismasiz ustunlugune sahit olup ona gipta etmekte bir taraftan da bu geri kalmislik icin yine Bati'yi suclamaktadirlar. 

Care ise iki bambaska (ve zit) yolla kendini disa vurur; bu entellektuel prototip ya Bati'dan iyice tiksinerek kendi kabuguna cekilir Islam'a bir kurtulus, bir care olarak simsiki sarilir ve burdan yola cikarak bir recete uretir (Siyasal islamcilarin onemli ismi Seyit Kutup ornegin boyle bir surec izlemistir). Ya da dini rededip pan-arapizme sarilir; din geri kalmisligin bir baska nedenidir. Riad'in babasi da ikinci gruba dahildir; Araplari, halki egitilmesi, iptidai geleneklerinden kurtarilmasi gereken bir kitle olarak gorur. Buna ragmen kendisi de sandigi kadar bu geleneklerden kurtulmus, 'aydinlanmis' da degildir. 


Doktorasini veren Abdulrezak bu yuzden Libya'da bir universiteye is basvurusunda bulunur ve ailesiyle beraber bu ulkeye tasinir. 

Hem Libya, hem de daha sonra gittigi Suriye diktatorlerin tumturakli soylemleri, bayraklar, marslar, heykeller ve gosterisli dis kabuga ragmen sefalet icindedir. Halk ekonomik sintinti icinde yasamaya calismaktadir, en temel hayati ihtiyaclari karsilamak bile buyuk sikintidir. Rusvet ve curume heryere sinmistir; otoriter rejimler ise insanlara goz actirmamaktadir. Pan-Arapizm butun propagandaya ragmen ise yaramamaktadir. 


Bu arada sadece yasanan cografyalarin diktatorleri, sistemleri ve devletlerin ceberrut yuzu degil insan iliskileri de islenir. Sattouf’un sari saclari Suriye'de cocuklarin onu "yahudi" diye dislanmasina, otekilestirmesine neden olur. 


Bolgede mezheplerin, dinlerin, etnisitenin ve kabilelerin ne derece derin kokleri oldugunu goruruz albumle birlikte; otoriter yonetimler olmasa her an patlayacak, acimsiz bir cografyadir burasi. Sonra bu iki ulkenin bugunune baktigimizda yasanan drami, vahseti daha iyi anlamamiza sebep olur. (Elbette bizim ulkemizle ne kadar ortak yon oldugunu da dusundurtur) 

Charlie Hebdo eski cizerlerinden olan Sattouf’un aslinda mizaha daha yatkin olan cizgisi albumun dramatik yapisini yumusatsa da ben cok yadirgamadim. Ikinci ciltten devam etmek umuduyla :) 

17 Kasım 2017 Cuma

Project Superpowers

Marvel ve DC evrenleri disinda yapilan superhero CR'larini ucundan kiyisindan takip etmeye calisiyorum; zira daha kucuk yayinevleri (yahut buyuklere bagli yan kuruluslar) yaraticiya daha cok ozgurluk alani actigindan burada harika isler cikabiliyor. Ve bu yapilan isler ana akima da etki edip donusturucu bir dinamo islevi gorebiliyor. Simdiye dek bunun pek cok ornegini gorduk: Boys, Watchmen, Authority, Irredeemable, Astro City vs gibi. 

Tabi bir taraftan da cok kotu , "ucuz taklitler" diye siniflandirabilecgimiz islerle de dolu piyasada. 

'Project Superpowers' bu skalada vasat bir yere oturmakta. Golden Age donemi kahramanlarindan 'fittest survive' prensibi ile degerlendirdigimizde survive edememis, Superman-Batman yahut Captain America gibi populer olamamis ve bu yuzden duzenli bir yayin akisina sahip olamamis eski kahramanlari tekrar kullanip onlari hayata geri donduruyor. Bu sadece bir metafor degil zira hikayenin kendisinde de Golden Age kahramanlari ikinci dunya savasi sirasinda ortadan kaybolup (gercekte de artik yayinlanmamaya basladiklari zamanlar) gunumuzde daha kompleks, daha sinsi, dev sirketlerin yonetimindeki bir dunyaya geri gelirler. Bu guzel bulusun disinda hikayenin yenilikci, devrimci bir yani olmamasindan dolayi yukarda saydigimiz carpici ornekler arasinda yer alamiyor. 



Olumlu bir ozelligi ise elbette Alex Ross'un harika kapaklari ve onun sanat yonetmenliginde uretilen sayfalar kendisi cizmemis olsa da uslup olarak onun cizimlerine yaklasiyor, guzel paneller yakaliyor. 


Hikayedeki bir baska detay ise Yunan mitolojisindeki Pandora'nin kutusu'nun hikayenin tam merkezine yerlesmesi, malum Pandora'nin kutusu DC evreninde 'Project Superpowers'in yayinlanmasindan yanlizca birkac yil sonra buyuk bir eventin ana hikayesine konu oldu :) 



Okumasi kolay, artik silinmis Golden Age kahramanlarini kisaca da olsa tanimak ve Alex Ross'un yonettigi cizimler icin okunabilecek kisa bir seri. 

Butun bu kahramanlarin bugun hayatta kalmis rakipleri-karsiliklari zaten var CR dunyasinda ama birini ana akima dahil etme firsati olsaydi bu Green Lama olurdu sanirim. Mistik artla Doga-Ananin gizemlerinin kesistigi bir yerde duruyor Green Lama, bir nevi cevreci bir Dr.Strange yahut Dr. Strange ile Posion Ivy amalgami. 



14 Kasım 2017 Salı

Betelgeuse'da Zeka ve Bilinc

Betelgeuse Leo'nun harika calismasi Aldebaran'in ikinci dongusu; 
maceralar bu sefer ilkiyle baglantili olarak Betelgeuse gezegenine tasinmis durumda. 

Betelgeuse gezegeninde mahsur kalan insanlar ikiye bolunmus durumda, bir grup askeri disiplinle, ataerkil bir duzenle hareket ederken kadinlar insanligin devami icin surekli dogurmakla vazifeli: 



Asil tartisma konulari ise gezegende gorebildikleri insansi yaratiklarin (iums) zeki ve bilincli olup olmadiklari konusu. Bu konu hikaye acisindan onemli zira gezegeni kolonize edip etmeme karari buna bagli. Yildizlararasi yolculuklara baslamis insanoglu Leo'nun evreninde bir karar almis gozukuyor -bir nevi star trek prime directive gibi- zeki yaratiklarin bulundugu gezegenler insanoglu tarafindan kolonize edilmeyecek. Bunun olcusu de konmus : "ates kullanabilen ve alet yapabilen canlilar" 


Seneryo icin belki gerekli olan conflict bu olcunun sigligindan dogmakta halbuki; yildizlararasi yolculuga cikmis insanligin bu kadar sig ve insanoglunun bakisini merkeze alan bir olcu koymus olmasi inandirici gelmiyor. Evet, gezegenimizdeki diger canlilari tanimaya ve tanimlamaya calisirken gectigimiz yuzyil boyunca cok hatalar yaptik. Ornegin basit bir bilinc-farkindalik testi vardir hayvanlar icin kullanilan, hayvanin alnina boyayla yapilan bir noktayi hayvan aynada gordugunde alnina elini goturur mu, kendini tanir mi seklinde ozetlenebilecek olan soru vardir (mirror test). Yillarca fillerin bilincinin olmadigi sanildi zira deneyde hayvanlarin boyutuna, gorus alanina uygun olmayan aynalar kullanildi. Ya da kopeklerin dunyayi gorsel degil kokusal algilari ile tanidigi gozardi edilip ayni test kopeklere uygulanmaya kalkisildi. Ormanda gozlemlenlenen sempanze ve goriller isimlendirilmeden anildi saha raporlarinda; sanki birer kisilikleri, benlikleri yokmus sadece icguduleri ile hareket eden robotlarmis gibi. 


O gunlerden beri cok yol aldik. Goodall, De Waal ve benzeri bilim insanlarinin yaptigi calismalar artik hayvanlara bakisimizi kokten degistirmis durumda, pek cok turun sandigimizidan cok daha zeki, becerikli oldugunu ve kendi bilinclerinin oldugunu biliyoruz artik. Bazi konularda bizden bile ilerdeler; sempanzeler short term memory testlerinde, ya da kendilerinin oynayabilecegi sekilde gelistirilmis tas-kagit-makas benzeri bir strateji oyununda insanlardan daha iyi performans gostermekte. 

Bugun artik biliyoruz ki ne zeka ne de bilinc insani hayvandan ayiran ozellikler degil. Bunun boyle olmasi (insanin diger hayvanlardan ayirt edici ilahi bir spark'a sahip oldugunun soylenmesi) genelde darwinden beri insani ayri bir yere koymaya gayret eden tutucu zihniyetin gelistiridigi bir savunma mekanizmasi. Nasil diger biyolojik ozelliklerimiz hayvanlarin ozelliklerinin bir devami ise zeka ve bilinc de oyle, var veya yok olmamasindan ziyade bir spektrumdan bahsedebiliriz.

O yuzden Leo'nun evreninde insanoglunun boyle sig bir tanim yapmis olmali CR'in atmosferini bozmakta ("alet yapabilen" tanimi dogada pek cok turun alet yapiyor oldugunu ogrenmemizden once kullanilan arkaik bir onerme). Neyse ki Betelgeuse  uzerinde evrimin nasil sekiller alabildigi, ne kadar ilginc avlanma-beslenme-ureme stratejileri, simbiyozlar, zeka ve bilinc disavurumlari uretebildigi kesfedilmis durumda da bu olumsuz yan goze batmamakta. Diger bir olumlu yan Leo'nun cizgilerindeki ilerleme, malum kendisi bir Rosiński degil ama ilk donguye gore net bir guzellesme var karelerinde. 

Insanoglunun bu konuya bakisinin problemi bilim insanlariyla beraber bilim kurgu yazarlarinin ilgi alanindaydi aslinda; bir ornek vermek gerekirse V&L'e donelim: 

 



The Wrath of Hypsis (1985) albumunde psisik yeteneklere sahip bir uzayli olan Glapum'tian Valerian'a gorevinde yardim ederken dunyanin diger zeki yaratiklariyla iletisime girer. Bunlar bizim katil Orca'lar dediklerimizden baskasi degildir.