4 Şubat 2024 Pazar

Leon the Terror

Theo van den Boogaard aslinda Hollandali bir cizer ama Hollanda cizgi roman gelenegini Bande Desinee'nin bir uzantisi olarak gormekde bir mahsur yok saniyorum. Boogaard'in en bilinen eseri Fransizca Leon-la-terreur (Leon the Terror) olarak anilan bir karakter. Kisa, tek bant striplerden ; 3-5 sayfa suren maceralarina dek Leon oldukca iyi cizilmis ama belki de gunumuzun okuyucusuna pek hitap etmeyecek mizahi bir cizgi roman. 




Leo tuhaf bir karakter; mizah kimi zaman gecis ustunlugunun kendisinde olduguna inandigi icin bir trenin ustune arabasini surmesi gibi siradisi davranislarindan, insanlari sasirtacak sivri dilinden kimi zaman da fiziksel sakarliklardan uretilmekte.    





Albumlerin en guzel yani ise Boogaard'in bir mimar titizligiyle cizdigi ic ve dis mekanlar ( buna arabalari-araclari da dahil etmeli). "Temiz cizgi" ekolunu harika ornekleri olan albumleri ilk gorudugmde ne kadar guzel Tenten cizer demistim. Elbette bunun imkani yok ama Boogaard Blake & Mortimer yeniden uretilmeye baslandiginda dusunulen cizerlerden olmus. Iki sayfalik bir deneme de cizilmis ama yayinevinden olumsuz karar cikmis. Kotu olmus zira Boogaard harika bir Blake & Mortimer albumu uretebilirdi. ( ornek sayfaya suradan erisilebilir : https://theovandenboogaard.nl/actueel_uk.html )   






13 Ocak 2024 Cumartesi

Samuray

Samuray, simdiye kadar 15 albumu cikmis Jean-François Di Giorgio tarafindan yazilan Frédéric Genete tarafindan resimlenen bir BD serisi. Ilk dort sayisi birlestirilerek Titan Comics tarafindan Ingilizce olarak da basildi : 





Ortacag Japonyasinda imparatora isyana hazirlanan  General Akuma'nin topladigi askerler ve kiskirttigi koyluler disinda baska bir silahi daha vardir. Yuzyillar oncesinde uykuya yatmis seytani bir gucu (13. Peygamber denilen) uyandirmak icin bir plani vardir. Bir handa cozmemesi gerek bir bulmacayi cozen kucuk bir kizin seytani gucu uyandiracak anahtar oldugunu dusunen Akuma'nin adamlari kizin pesine duser. Bu kaosun ortasinda ise kendi kimliginin gizemini cozmeye calisan bir samuray Takeo, ve yardimcisi -hikayenin mizahi unsuru bir nevi Ciko'su - budist rahip Shiro kucuk kiza yardim etmeye karar verir. 

Harika cizimler ve surukleyici bir hikaye. Ozellikle kapaklar ve her sayiya yayilan iki sayfalik spread sayfalar oldukca guzel.   













15 Aralık 2023 Cuma

Garth

Once biraz ansiklopedik bilgi : Garth, ilk olarak 24 Temmuz 1943 tarihinde Daily Mirror gazetesinde yayımlanan ve birkaç on yıl boyunca devam eden bir İngiliz çizgi roman dizisi. Karakteri yaratıcı yazar Steve Dowling, ilk maceraların cizeri ise Gordon Davies'di. Ancak karakterle özdeşleşen en onemli isim unlu cizer Frank Bellamy oldu. Frank Bellamy, Garth'ı cizmeyi 70'li yillar boyunca sürdürdü. 

Uzun suredir kovaladigim Garth albumleri de onceki maceralari bir tarafa birakip Bellamy maceralariyla baslamis durumda zaten. 



Guclu cizgileriyle, dinamik ve detaylı tarzıyla , Garth'ın görselligini bir anlamda Bellamy belirledi. Cevresindeki herkesden uzun, iri-yari , inanilmaz fiziksel guce sahip biri olarak betimlendi. Bellamy herhalde Garth'da degil o yillarda Marvel veya DC 'de calisiyor olsaydi bugun cizgi roman tarihine gecmis biri olarak anilirdi.



Ancak ne yazik ki bu albumleri gazetede yayinlanan bantlarin 4'unu bir sayafaya bastiklari icin Bellamy'nin harika cizimlerinin detaylari gizli kalmakta. 

Hikayeler ise bugunden baktigimizda oldukca yavan kalmakta. Garth kimi zaman kendi zaman diliminde Flash Gordon misali uzayda  yahut Atlantis benzeri bir sualti medeniyetinde  maceralar yasamakta kimi zaman ise o donemin populer baska kahramanlari gibi ( Adam Eterno) zaman yolculuguyla kendini baska bedenlerde bulmakta. Ama gunluk bant uretmenin telasi icinde olsa gerek hikayenin akisinin belli bir duzeni bulunmamakta. 





Ote yandan donemin ruhuyla bugun kolaylikla cancel edilmesine neden olacak laflar da etmekte Garth : kendisine maceralarinda eslik eden Fransiz prof  Lumiere'in Atlantis kralicesine soru sormak istemesini 'ne de olsa bir kadin fazla teknik detaylara girme' diye kestirip atmasi gibi.  




18 Mart 2023 Cumartesi

Le Vagabond des Limbes

Le Vagabond des Limbes, Julio Ribera tarafindan resimlenen Christian Godard tarafindan kaleme alinan harika bir bilim-kurgu serisi. Seriyi okuyana dek en basarili Fransiz bilim kurgusu olarak Valerian and Laureline'i gormekteydim ama bu serinin ondan altta kalir yani yok. Ne yazik ki Valerien kadar taninmamakta. Iki album disinda ingilizce cevirileri veya bir filmi yok. 


Hikaye Galaktik Imparatorlugun gelecegi cok parlak, genc diplomati Axel Moonshine ile baslar. "Buyuk Arabulucu" goreviyle gezegen gezegen dolasip sorunlari cozen Axel -hatta bu parlak kariyerinin sonunda gelecegin imparatoru olacagi dusunulmektedir- evine geri dondugu bir gezi sirasinda yapilmamasi gerekeni yapar ve herkesin uymasi gereken kurallardan birini cigner; (13. Kural : "uykularin bariyerini gecmemelisin") 



Axle bir ruya makinasi ile uyku bariyerini asar ve tum hayatini degistirecek bir kadinla karilasir: "Chimeer". Onun gercek hayatta da yasadigina ve evrende bir yerde tutsak olduguna inanan Axle onu bulmaya ve ruyalarinin pesinden kosmaya karar verir. Fakat bu karar kariyerini sonlandirmistir. Uyku-ruya bariyeri kuralini ihlal ettigi anlasilir ve imparatorluk askerleri tarafindan tutuklanmak uzere aranmaya baslar. Artik geri donusu imkansizdir; babasinin dizayn ettigi ve kendisine biraktigi olaganustu uzay gemisi The Silver Dolphin - Gumus Yunus ile kacar ve "Chimeer"i aramaya baslar. 


Gezegen gezegen dolastigi bu yolculukta ona eslik eden ise son gorevinde beraber getirdigi genc bir cocuk olan Musky'dir. Musky Axle'e gore Eternauts'larin prensi olmasina ragmen sinir bozucu bir ergendir , insan gorunumune sahip olsa da irk cok daha fazla sirlar barindirmaktadir. Ornegin aslinda 300 yasindadir ve yaslanmasini 13 yasindayken durdurmustur; cinsiyetini ise henuz secmemistir.  

Her asamada imparatorluk askerlerinin peslerinde olmasina ragmen evrenin en buyuk simyacisindan, ruyalari gercege donusturen bir labirentine, butun sorulara cevap veren falcidan kendisinin Tanri olduguna ikna olmus yasli bir sarhosa dek Axle ile Musky'nin evrenin derinliklerindeki maceralari boyle baslar. 




Ulkemizde ise tek macerasi Kaptan Venus icin calinip uyarlanan albumu olmustur bildigim kadariyla : 
https://paneller.blogspot.com/2018/03/bir-yagma-vakasi-kaptan-venus.html

27 Kasım 2022 Pazar

Barracuda

Barracuda 17. Yuzyilda gecen bir korsanlik macerasi; klasik bir korsanlik macerasinda arayacaginiz hersey ustaca senaryoya yerlestirilmis durumda; kayip bir hazine -bu macera ozelinde kayip bir elmas: Kashar elmasi- ve onu cevreleyen entrikalar, gizemli hikayeler, elmasin pesinde birbirlerini her an satabilecek-taraf degistirebilecek cesitli gruplar, Karaipler'de korsanlarin sigindigi bir ada (Puerto Blanco), egzotik yerliler, Ispanyollar, bol bol gemi ve kilic savaslari vs. 





Jean Dufaux'un hikayesi ture cok sey katmiyor -ornegin bir Karaip Korsanlari filmi gibi yeni birseyler soylemiyor ama klasik hikayelerden hoslananlar icin birebir. Albumleri resimleyen Jeremy Petiqueux ise inanilmaz bir ressam. Yine Dufaux'un yazdigi Philippe Delaby'nin resimledigi Murena isimli antik Roma'da gecen cizgi romanda Delaby'nin renklendiricisi olarak calismis uzun yillar ve bu usta - cirak iliskisi icerisinde yetismis; sonunda da kendi kanatlariyla ucmaya baslamis.









24 Temmuz 2022 Pazar

Frank Cappa

Ilk Cappa hikayemi eski bir Heavy Metal dergisi sayfalarinda okumustum, Cappa'nin bir flashback'le acemi bir foto muhabiriyken meslegi ile ilgili en buyuk dersi nasil aldiginin hikayesiydi. ( Ispanyol yazar-cizerlerin dergi sayfalarini doldurdugu yillar olmasina ragmen maalesef derginin genel fantastik/bilim-kurgu hikayelerine/cercevesine uymadigi icin olsa gerek baska bir Cappa hikayesi yayinlanmadi Heavy Metal dergisi sayfalarinda) 

Ustasi rolundeki Orson Welles gorunumlu Jack ona mesleginin dersini ogretiyordu, en kanli en vahsi en acimasiz catismanin ortasinda bile bir muhabire dusen mudahele etmek degil haberi ve gercegi belgelemekti. Kisa ve carpici bir hikayeyedi, savasin-olumun korkunclugunu bu kadar kisa bir sayfa sayisina ve bu denli muhtesem cizimlerle verebilmek Sommer'in ustaligiydi. 

“Dunya cilgin bir yer ve senin isin onu duzeltmek degil; sen bir politikaci da degilsin Mesih de! Sadece insanlari neler olup bittigine dair bilgilendirmen lazim... ve sonra da nasil tepki vereceklerini beklemen gerek" 



 

Bu hikayeden sonra diger hikayelerini toplamaya okumaya calistim, Cappa Ingilizceye ve Turkceye pek cevrilmemisti. Elime gecen diger dillerden albumlerle yetindim. Okudukca aslinda bu kisa hikayenin Cappa'nin son hikayelerinden biri oldugunu ogrendim; cagdasi diger ispanyol cizgi romanlari icin dergi formatinda dogdugu icin de olsa gerek kisa hikayeleri vardi ama uzunca olanlar da vardi. Siyah beyazin ustasiydi yaraticisi Sommer ama ilerleyen yillarda maceralarda harika renklendirmeler de yapmisti. 

Yersiz-yurtsuz, ulkesiz, humanist ama tanik oldugu savaslarda her zaman ister istemez taraf da olan bir muhabir yaratmisti Sommer. Afrikada kolonyalizimin cizdigi anlamsiz sinirlar icin savasan ordularda zorla silah altina alinan kabile savascilarindan birine denk gelmisti; askerden kacan ve yasadigi koye donmek icin gozunu kirpmadan adam da olduren bu adami komutanlarina teslim etmemeyi denemisti. Yasadigi kitanin Afrika oldugundan bile habersiz olan, kendi koyunden baskasiyla ilgilenmeyen, kabilenin buyucusu babasinin tilsimiyla olumsuz olabilecegine iman eden  bu adam Cappa'ya gore medeniyetin temas etmedigi belki de son Afrikaliydi. 

Kendisine 'dunyanin en onemli savas muhabirisiniz. Bu acaba savasi sevdiginizden dolayi mi' diye soran askere verdigi cevap manidardi: "Aksine , nefret ediyorum. Ama ilgimi de cekiyor cunku insanlari oyle ektrem durumlara sokuyor ki , insanlari oyle donusturuyor ki insanlarin muktedir oldugu tum iyilik ve kotulugu ortaya cikariyor: En medeni insanlar arasinda sinirsiz fedakarlik orneklerinin yaninda inanilmaz gaddarliklar da gorebiliyorsunuz."   




Bu cumleler Sommer'in bir soylesisindekilerle ortusmekteydi :

Hayat, dunya, yaratilis bir bulmacadir, bir kollaj, heterojen elementlerin kumelenmesi... en azindan gorunuste. Insan bu kaos icerisinde caresizce varolusunun mantikli aciklamasini arar. Bu arada hersey binbir renklidir, absurddur, tutarsiz, acimsiz ve vahsi bir karabasandir... ama guzeldir de. Bu guzelligin gizemidir kendimizi oldurmemizi engelleyen, kaleydoskopumuzu etrafa cevirmemizi ve birgun anlamlarini anlayabilecegimiz sahneler gormemizi  saglayan....    

Sommer bu hayata bakisini cizgi romanin her sayfasina yedirir. Savasin ortasinda bir kabusdur ama ayni zamanda guzeldir Cappa'nin dunyasi. Doneminin buyuk ustasi Pratt'in etkisi aciktir sayfalarda, Cappa sanki Corto'nun yarim asir sonra yasayan kuzeni gibidir. 

Yuzunu Robert Redford'dan odunc alan Cappa ismini -meslegi gibi- ise gectigimiz yuzyilin en buyuk savas muhabiri sayilan Capa'dan alir. 


Capa'nin harika bir yasam oykusu Sirtlan yayinlarindan cikmisti; belki de beraber okunmasi gerekir Cappa hikayeleri ile. 



Donemin en buyuk catismalarinda en on safta yer alan Capa da bir savas muhabiriydi ve Sommers'in karakteri gibi vicdani olarak bir taraf secmekteydi her catismada. Aslinda Macar asilli olmasina ragmen surekli seyahat etmis, yarattigi Capa ismi-markasi ustune yapismis bir yersiz yurtsuzdu. Ve yine Cappa gibi ayni suclamayla karsi karsiya kalmisti: askerler savasirken, olurken-yaralanirken o onlar uzerinden onlarin fortograflarini, olumlerini-yaralanmalarini satarak geciniyordu ve sohret sahibi oluyordu. 




Sommer'in gercek Capa ile yollarinin kesismesi sadece yarattigi karakter uzerinden olmaz. Capa'yi meshur eden ilk fotograflardan biridir Ispanyol ic savasinda 1936'da cektigi 'The Falling Soldier'. Oldukca tartismali bir fotograftir. Kimilerine gore Capa degil daha sonra Ispanyol ic savasinda olecek olan sevgilisi Gerda cekmistir fotografi, yahut Capa askere poz verdirirken onu acik hedef yapmistir veya soylendigi yerde cekilmemistir. Fotograf ustundeki tartismalar bitmez ama Capa bir kez meshur olmus ve fotograf da tarihe gecmistir bile. Sommer'in cocuklugu-gencligi de Ispanyol is savasinin golgesinde gecmistir. 



Bugun "fakenews" caginda -hele Rusya'nin Ukranya isgali gibi bir catismada- gercek-saglikli haberlere ulasabilmenin degerini bir keze daha anladigimizin zamanlarda Sommer'in basyapiti hic eskimeden yaslanmadan bir klasik olarak onemini korumakta. 

Cappa, Nikaragua hikayesinde Amerikalilarin geride biraktigi fasist Somoza rejimine karsi direnen Sandinista gerillalarini haberlestirmektedir. Hepsinin amaci ozgurluktur lakin hepsinin gonlunde aklinda baska bir ozurluk tanimi vardir. Sommers'in hikayesi dikta yikilsa bile insanoglunun asla gercek ozgurluge erisemeyegi alt mesajini da icermektedir. Olabildigince karamsardir (Nikaraguanin sonraki yillari onu hakli da cikarir). 

Din, politika... Hersey prensipte iyidir lakin iktidar sehveti ugruna manipulayona ugramaktan kacamaz. Bir ideolojiyi yahut otekini ( iyi yahut degil) kullanan klikler olusur ve digerlerini manipule eder ve sonunda domine etmeye devam eder. 

Sommer, Cappa'nin Nikaragua macerasini gercek bir muhabir olan Bill Stewart'a saygi notuyla bitirir. Nikaragua'nin en tehlikeli doneminde muhabirlik yapan Bill Stewart'in Somoza rejimi tarafindan katledilmesi rejimin yikilisini hizlandirmistir. Biz de Bill Stewart'in sozuyle bitirelim. "Butun savaslar yasli adamlarindir, ama genc insanlar olur."  



24 Haziran 2022 Cuma

ATAR GULL

 



ATAR GULL Fabien Nury'nin yazdigi Bruno'nun resimledigi bir grafik roman. 

Bir kabile reisinin ogluyken daha cocuklugunda kabileler arasi savas yuzunden esir dusen ve satilan erkekler icin butun kabile yas tutarken aglamayacagina dair yemin eder Atar Gull. Seneler sonra bitmek tukenmek bilmez kabile mucadeleleri kendisini de vurur ve esir duser. Kabileler esirleri beyazlara satmaktadir, boylece Atar da Amerika'da satilmak uzere bir gemiye konur.   




Sahibin guvenini kazanan Atar basina gelen herseye ragmen aglamama sozunu tutarken bir taraftan da intikam planlari yapmaktadir. 

Siyah-beyazken cizgileri oldukca 'katlanilabilir' olan Bruno'nun kareleri renklendirildiginde iyice karikaturize olmus ve adeta bir cocuk resimli romanina donmus vaziyette, oldukca ciddi-agir bir senaryoya sahip hikayeye pek de uyumlu oldugunu soylemek mumkun degil. 

20 Mayıs 2022 Cuma

Heykel

 

Heykel

Antropoloji tarihinin en ünlü ve en tartışmalı isimlerinden Napoleon Chagnon birkaç yil önce 81 yaşındayken öldü. Amazon ormanlarındaki Yanamamolar üzerinde uzun yıllar çalışmış Chagnon oldukça tartışmalı bir isimdi zira zihnimizde inşa ettiğimiz barışçıl- doğayla uyum içerisinde yaşayan yerli imgesini çalışmalarıyla altüst etmişti. Ona göre Yanamamolar sürekli bir savaş hali içerisinde yaşamakta, güçlü köyler nüfusu azalan köyleri basıp erkekleri öldürüp çocuk ve kadınları kaçırmaktaydı. Cinayetler topluca işlendiği için belli bir yaşın üstündeki hemen her erkek mutlaka bir cinayete karışmıştı. Elbette pek çok antropolog bunun böyle olmadığını iddia etmekteydi; Chagnon ırkçılıkla ve kanıtları çarpıtmakla suçlandı.

 


Antropoloji sahası -hele ilk emekleme yılları- Batı’nın kolonyalizm ve oryantalizm tarihi yüzünden böyle pek çok tartışmayla dolu. Bunlardan biri de bugün Batı’da hemen her büyük şehrin etnografya müzelerinde sergilenen ‘fetiş’ adı verilen objeler. Bu başlık altında çeşitli masklar, ama özellikle heykeller ve heykel benzeri objeler toplanmakta. Ozellikle Ingiltere muzeleri dunyanin dort bir yanindan toplanmis heykellerle dolu. Fakat bu ismin kendisi bile tartışmalı. Zira pek çok 19. yüzyıl düşünürü bu fetişlerin-heykellerin yerlilerin soyut düşünme yeteneği olmadığından dolayı maddeye özel anlam yüklemeleri, büyüye-paranormale inanmaları, bu heykellerin doğa üstü güçlere sahip olduklarını sandıklarını söylemektedir. Bundan dolayı da bu heykeller yerliler tarafından kutsal olarak tanımlanmakta. Bu yaklaşıma bugün oldukça tartışmalı; Batılı-rasyonel-bilimsel akıl ve metodoloji her şeyi sınıflandırıp- isimlendirirken, üstten bakıp değerlendirirken gerçekleri mi bulmakta yoksa atladığı detaylar, yerlilerin yaklaşımlarında kavrayamadıkları gerçekler var mı?

Uzun suren sömürgecilik döneminde Asya, Afrika ve Güney Amerika’nın en ücra köşelerindeki topluluklarda, kavimlerden toplanan -ve bugün Batı’da sayısız müzeyi dolduran bu heykeller popüler kültürün pek çok alanına -ve elbette çizgi romanlara da- zaman içerisinde sızmıştır. Çizgi roman dünyasında da bu egzotik/tuhaf heykeller bol miktarda kullanılmış; çizgi roman kahramanlarının egzotik coğrafyalara yelken açmasına vesile olmuştur. 

Çizgi romandaki pek çok ilk gibi Tenten bu konuda da çığır açıcıdır. Tenten “Broken Ear – Kırık Kulak” macerasında daha 1935-37 yıllarında bir fetiş heykelin ardında en güzel maceralarından birini yaşamıştır. Hikâye yine bir etnografya müzesindeki Arumbaya kabilesine ait heykelin çalınmasıyla başlar (Herge müzede gördüğü gerçek bir heykelden esinlenmiştir) ve kabilenin yaşadığı Güney Amerika’ya kadar uzanır. Herge Güney Amerika’da geçen kısımlarda ise Arumbaya kabilesi ve komşu kabile Rumbabaslar karşıtlığı ile barışçıl/savaşçı kabile etiketlerini de tartışmıştır. Bu hayali kabileleri, silahlarını, giysileri ve görünüşlerini yaratırken de dönemin bölgeyi anlatan gezi, referans ve etnografya kitaplarından bulduğu gerçek unsurları derlemiştir.  

 


Bundan sonra pek çok kahraman sayısız heykel peşinde koşarak maceralar yaşamıştır.

Tenten refereanslarini seven Tardi, meşhur kahramanı Adèle Blanc'i 1976’daki albümü “Eyfel Kulesi Cini”nde bir Asur şeytan kültünün heykeli Pazazu peşinde koşturmaktadır. Oldukça girift bir kurguya sahip macera yerlilerin bu fetişe madde dünyasının ötesinde anlam yüklemelerini tamamen ters yüz eder. Bu sefer şehrin ileri gelenleri, eğitimli-zengin tabakasından bir grubun bu oryantal külte kendilerini irrasyonel bir biçimde kaptırmaları anlatmaktadır. Tardi böylece belki de bireysel anlamda sadece “yerliler”in değil beyaz adamın da düşündüğü kadarıyla rasyonel olamayabileceğini sergiler. Öyle ya çarmığa gerili İsa heykeli yahut Meryem ana ikonu da fetiş değil midir esasen?


 

Tome-Janry döneminin Spirou ve Fantasio'sunun da heykel peşinde sürüklendikleri bir macera vardır; Avusturalya macerası (1985). Aborjinlerin kutsal bir heykelini bulan Count of Champignac bu yüzden tehdit altındadır zira bölgenin madencileri bu buluntunun bölgede Aborjinlere haklar vereceğinden ve maden sahalarının elden çıkacağından korkmaktadır. Macera klasik kaçırılma -kurtarma mizahi içinde dinamik bir şekilde devam ederken arka planda hep yerliler, yerlilerin kutsalları-toprakları, bu topraklar üzerindeki hakları ve beyaz adamın bitmek tükenmek bilmeyen iştahı temaları devam etmektedir.

1988 yılında yayınlanan Yoko Tsunu albümünde (Le Matin du monde - The Morning of the World) kahramanımız antik bir Endonezya heykelciğinin yüzünden zaman ve mekan sınırlarını zorlayarak bir yolculuğa çıkar.

Fumettilerde yerliler ve heykelleri temaları benzer kalıplarla bolca kullanılmıştır, sadece bir örnek verelim. Mister No Maya Heykeli macerasında (2004) bir Maya heykelini Meksika topraklarında aramaktadır. Heykelin para-normal gücü kahramanlarımızı kendine çekerken, heykele sahip olan kabileye ulaşmaya çalışırlarken yardım istedikleri melez yerli ayak diremektedir: “Sizin ‘uygarlığınız’ henüz onları zehirlemedi… Umarım olabildiğince geç ulaşır”. Ama bu güzel girişe rağmen tartışma Fumettilerin yapısı gereği derinleştirilmemekte, üstünkörü birkaç cümleyle geçiştirilmektedir.

  


Pek çok heykelle bezeli Conan’ın dünyasında ise antropolojiye fazla kafa yormaya gerek yoktur, kural basittir: heykeller daima tehlikelidir. Eğer bir külte-dine-tarikata ait heykel bir macerada gözüküyorsa bu fetişin sahibi kavim/topluluk ne kadar ilkel olursa olsun akla aykırı, uçuk iddialarını ciddiye almak gerekir. Zira heykeller -ne kadar küçük veya zararsız gözükürse gözüksün- maceranın akışıyla birlikte ya canlanır ya da başka bir tehlikenin kapılarının açılmasını tetikler.

 

Yerli çizgi romanımızda da kahramanlarımız başı kimi zaman heykellerle belaya girmektedir.

Karaoğlan’ın en ilginç maceralarından Hint Yıldızı macerasında bütün hikâye bir Buda heykelinin boynunda asılı olan Hint yıldızı adı verilen bir mücevherle başlar. Elbette Karaoğlan’ın da Hint prensesleri, mücevherler, tuzaklar ve komplolarla geçen dört dörtlük bir ‘swashbuckling’ macerasının ortasında antropolojiye kafa yoracak pek hali yoktur.

  


Ama en ilginç yerli macera ise tüm fetiş tanımını ve formülünü alt üst eden Zorba hikayesi Galip Tekin'den ile gelir. Kahramanlarımızın yolu bir köye düştüğünde köylülerin “Zorba” ismini verdikleri heykelle tanışırlar. Heykel geceleri köyün kadınlarını etkisi altına almakta ve onlarla ilişkiye girmektedir; dahası bu kadınların heykelden mutant çocukları olmaktadır. Köylüler ne yaptılarsa bunu engelleyememişler, en sonunda hem vaziyeti hem de melez çocukları kabullenmek zorunda kalmışlardır. Heykel köyde hem nefretin hem de zevkin kaynağı olmuş, herkesin bildiği ama kimsenin açıktan konuşmaya cesaret edemediği bir tabu olarak konumlanmıştır. Tekin’in pek çok hikayesi gibi bu maceranın sonu da uzaylılarla açıklanır: fetişlerdeki alışılagelmiş fetişin sahibi yerli / fetişi inceleyen-yorumlayan beyaz adam/bilim insanı denklemi bozulmuştur. Bu sefer incelenen – hatta üzerinde deney yapılan- tüm insanlardır; inceleyenler ise heykeli (“otomatik deney dölleme makinesi”) gönderen meçhul uzaylılardır.

  

 

 

 

 

8 Mayıs 2022 Pazar

Mermaid Project

Mermaid Project,  Cinebooks'un Ingilizce olarak yayinladigi 5 bolumluk bir Fransiz cizgi romani; yakin gelecekte buyuk savaslar ve ekolojik yikimlar sonucu sekillenen bir yaniyla tanidik ama ote yandan cok da degismis disutopik bir dunyada gecmekte. 



Serinin yazari Leo'yu baska serilerinden de boyle pesimist gelecek tablolari cizmesinden hatirliyoruz. (http://paneller.blogspot.com/2017/10/aldebaran.html) Yakit artik luks bir tuketim maddesi haline geldiginden normal ulasim atlarin cektigi arabalar veya bisikletlerle yapilmakta ; serinin cizgileri karakterlerde oldukca basitlestirilmis olsa da binalar mekanlar araclar oldukca detayli resmedilmis ve oldukca basarili bir renklendirmeye sahip: 




Serinin kahramani Pennac artik siyahilerin nufus ve iktidar bakimindan hakim oldugu Fransa'da bolumundeki tek beyaz kadindir. Diger tum polisler ve dedektifler siyahidir ve sefinin de dedigi gibi cok da iyi bir polis oldugundan degil departmanin irkci olmadigini ( roller nasil da degismistir ) kanitlamak amaciyla adeta sus olarak tutulmaktadir. Artik baski ve tahakkum altindaki bir azinliktandir. 


Ama hikaye gelistikce Pennac'in aile baglari ve aldigi esrarengiz bir not uzerine onun kitalar otesi bir maceraya cikmasina ve kendisinin bile farkinda olmadigi yeteneklerinin ortaya cikmasina neden olur. Martin hikayelerinden beri alisageldigimiz konusan bir yunusun da hikayeye dahil olmasiyla -ve cok guclu bir uluslararasi sirketin planlariyla- Pennac kendini karmasik bir komplunun icinde bulur. Kendisini kanitlamak icin de bolca firsat bulur.   


Konusuyla cok da yenilik getirmeyen, Leo'nun uzaya acildigi bilim-kurgu eserleri kadar ilgi cekici olmayan ama hazir Turkiye'de demografik degisim ve ulkenin gelecegin nasil sekillenecegi tartisiliyorken okunabilecek bir eser.