28 Mart 2018 Çarşamba

Rasputin

Rasputin yakin tarihin en gizemli, enigmatik, cokca tartisilan isimlerinden biri. Tarihciler ve arastirmacilar hala hayatinin detaylarini aydinlatmakla, hakkinda biyografiler kaleme almakla ugrasmakta. Nasil kisa surede Car ailesi ustunde inanilmaz bir etki alani kurdugu, sifaciligi/iyilestirici kerametleri ve dogaustu gucleri hakindaki rivayetler, inanilmaz oldurulme hikayesi (zehirlenmesi, defalarca ates edilmesi, bogulmasi) hayatini orten sis perdesini yogunlastirmakta ayni zamanda da ona olan meraki-ilgiyi arttirmakta. 

Hal boyle olunca populer kultur urunlerinin boyle verimli bir kaynagi kullanmamasi dusunulemez elbette. CR dunyasinda belki ilk degil ama en populer Rasputin Hellboy evreninde yaratildi. Mistik-okkult hikayelere, mitolojiye duskunlugu bilinen Mignola bize mecburen Nazilerle calisan (onlarin kaynaklarindan faydalanmak icin) ama onlarin dunyevi ideolojisini, kaygilarini asan fikirlere-ihtiraslara sahip ( baska bir boyutta zincirlenmis bir Tanriyi uyandirmaya calisan ) harika bir Rasputin portresi sundu, Rasputin Hellboy evreninin en onemli parcalarindan biri oldu elbette:



Bir baska Rasputin yorumunu ise -Mignola'dan once Pratt tarafindan yaratilan- Corto Maltese evreninde gorebiliyoruz. Corto'yla yollari defalarca kesisen boyut kapilari acamasa da cikarci, tuhaf ve gizemli bir Rasputin portresi bu seferki; ama ote yandan da Corto'yu surekli oldurmekle tehdit ederken bir cekiciligi oldugu da  suphe goturmez:


Dunya Mitolojisinin etinden sutunden faydalanan Marvel evreninin bu karakterden faydalanmamasi beklenemezdi elbette, Rasputin zorlama bir hikayeyle (zira bir Rus olarak Collosus'un illa Rasputin'le ilisikisi olmasi gerekmezdi) ama guzel bir fikirle (Rasputin hakkinda anlatilan dogaustu hikayeler onun bir mutant olma ihtimali dogurmustu )  X-Men takiminin Rus uyesi Collosus'a baglandi.




Son olarak Image Comics tarafindan yayinlanan Rasputin serisi ile baslangic hikayesine donuyoruz, ikinci dunya savasi sirasinda hala yasayan bir okult lideri yahut bir mutanta degil orjinal hikayeye goz atiyoruz. Yazar Alex Grecian cok usta bir kalem; Rasputin hakkindaki gercek bilgi kirinitilarini fantazi ile uygun bir dozajda karisitirip flashbacklerle cocukluguna dek uzanip 'ya sifaciligi ve dogaustu gucleri gercekse' sorusunu soruyor. Hep 'kotu' kisi olarak damgalanan "deli keşiş"e baska bir gozle bakmamizi sagliyor.



Cizer Riley Rossmo harika bir eser cikarmis, hele Sibirya sogugunu anlattigi, dogaustu guclerin aciga ciktigi sahneler oldukca etkileyici. Tek kelimenin bile yeralmadigi hikayeyi sayfalarca sirtladigi kisimlar da...

       Son olarak, eserde Rasputin'in adi "Baba Yaga" ve "Koshchei" ile birlikte ozellikle anilmis (Bunlar da Slav mitolojisinden Hellboy evrenine giren basat karakterler). Bu da artik Rasputin'in tarihi kisiliginden coktan siyrilip mitolojik bir  karakter olarak yerlestigini gosteriyor. Dolayisiyla da bundan sonra Rasputin'in degisik yorumlarina yine rastlayacagimizin garantisi elbette. 

21 Mart 2018 Çarşamba

Bir yagma vakasi: Kaptan Venus

Ilk okudugum Venus macerasi uzun yillar once 'Evrenin Akbabalari' isminde muhtesem bir maceraydi; Venus ve Orion'un dustukleri gezegen, yaratiklar, onlari esir alan uzay korsanlari, sonrasinda gelisenler (spoiler olmasin) hersey dort dortluk bir bilim kurgu hikayesiydi. O zamana kadar okudugum yerli cizgi romanlardan cok farkli, oldukca yaratici bir hayalgucunun mahsulu olan bir calismaydi belli ki. 

Hayal kirikligi sonraki yillarda yasandi elbette, once tum Venus maceralarinin bu kalitede olmadigini gordum. Bir cogu cocukca, "cheesy" islerdi. Yillar sonra ise -internetle birlikte- daha buyuk hayal kirikligi olarak "kopya" meselesini-iddialarini ogrenmis oldum.

Lami Tiryaki bir tanitim yazisinda "Bir miktar kopya ve biraz da bizden öğelerle oluşturulan" demis Venus icin ama bu herhalde cok iyiniyetli bir yaklasim(1). Gercek cok daha aci, Venus bastan asagi calinti panellerle, hikayelerle dolu. Hatta Venus'de Venus disinda orjinal olarak eklenen ne var o bile mechul. Yapilanin adini acikca hirsizlik-intihal diye koymak lazim zira bu artik alinti, ilham, esinlenmenin cok cok otesinde bir seviyede.

Venus'un kaynaklari zaten CR forumlarinda, websitelerinde boluk porcuk tartisilmis, konusulmus; gayem bunlari -album album tum listede olmasa da- kendi katkilarimi ekleyerek derlemek, biraraya getirmek. Atladigim olursa bilgilendirirseniz sevinir, guncellerim.   

Venus'deki cogu cocukca, ucuz maceranin boyle olmasinin hakli bir gerekcesi var zira bu maceralarda cok erken bir tarihte (50'li 60'li yillarda) genc yastaki okuyuculari hedef alarak uretilmis "Buck Rogers"lar kaynak olarak kullanilmis. Buck Rogers zaten hedef kitlesini hizli, akici, pulp maceralara cekmek icin hazirlanmis bir CR; cok derin bir icerik, yapisal olarak saglam bir bilim kurgu altyapisi veya yaratici bir hayalgucu icermeyen gunluk ve haftasonlari olmak uzere degisik peryotlarda hizli uretilip tuketilen CR'lar. Donemi ve hitap ettigi okuyucu icin ilginc olabilecek ama 80'lerde coktan asilmis CR'lar. Buck bu maceralarda Venus oluvermis:


Burada bir baska ilginc nokta zaten bu Buck Rogers'larin bir kisminin daha onceki bir donemde Yildirim Kaptan olarak Turkiye'de zaten yayinlanmis olmasi. Ilk yayinlar Cocuk Haftasi dergisinde 50'lilerin sonlarinda, sonrasinda Dogan Kardes dergisinde 67 yilinda gerceklesmis. Bu yayinlarda (Cocuk Haftasini kontrol ettim sadece) kahramanin adinin degistirilmis olmasina ragmen gercek yaraticilarin ismi yer almis.

Venus ve Kaptan Yildirim




Bir enteresan not da (Bulent Kisa'dan) Yildirim Kaptan'in aslinda Buck Rogers oldugunu belirtmeden -bilinmesine ragmen, keske yazida bu da belirtilse idi-  Kaptan Venus tarafindan calindigini tespit eden su yazi olmus : 
Kaptan Venüs´ın açıkgöz ve yaratıcı çizeri Yıldırım Kaptanları almış, bütün macera ve resimleri aynen kullanmış, sadece Yıldırım Kaptan tipini değiştirip bir kadını, Kaptan Venüs yapmıştı. Tabii bu sözde eserini kendi imzası ile satmıştı. Kaptan Venüs de öyle uzayda sürünüp, maceralar yaşamasına gerek olmayan seksi bir tipti. Dünyanın herhangi bir yerinde manken olarak milyonlar kazanabilirdi. Kaptan Venüs´ı gençler yuttu fakat Yıldırım Kaptan´ı tanıyan kişileri de onun böyle yozlaşması ya da cinsiyet ameliyatına arzusu hilafına uğraması üzdü. Orijinalitesini hiç bozmadan Yıldırım Kaptan aynen yayınlansaydı daha iyi olmaz mıydı? (2)

Fakat Buck Rogers agirlikli kaynak olmasina ragmen elbette tek kaynak degil. Gelelim diger kaynaklara:

Bir macerada (Zamanin Sonundaki Tapinak) Thor ve Volstagg kullanilmis Marvel evrenininden; Thor 242-243-244 gibi sayilardan paneller ve hikaye asirilmis. Thor bir zamanda yolculuk hikayesi geregi 'Herkul', Volstagg ise 'Sovalye Arthur' yapilmis (Hogun'a dusen rol dogal olarak 'Cengiz Han' :) ) .


Cekici yerine kilicini Venus icin firlatan Thor



Yagmalanan baska bir kaynak ise cok zengin icerikleriyle Fransiz bilim-kurgu albumleri elbette; bunlar Buck Rogers'larin aksine album olarak uretilmis veya dergilerdeki yayinlarin albumlesmesiyle olusmus cok daha saglam kurgulu, derinlikli yayinlar: 

Benim bayildigim 'Evrenin Akbabalari' harika bir BD olan Le Vagabond des Limbes'in ucuncu albumunden (Les Charognards du cosmos - 76) kare kare asirma:




'Galaksinin Merkezi' ise gecen sene izledigimiz filme de (Valerian and the City of a Thousand Planets) kismen kaynaklik eden Valérian and Laureline altinci albumu (Ambassador of the Shadows - 75)den kare kare asirma:





Goruldugu gibi onune geleni yagmalayip ortaya karisik bir eser sunmus Ali Recan, hal boyle olunca maceralarin icerigi, kalitesi ve tanimlanan evrenin mantigi acisindan da oldukca garip-tutarsiz-eklektik bir CR ortaya cikmis. Buck Rogers'in cocukca evreni Vagabond ve 'Valérian and Laureline'in karmasik, derinlikli, cok-katmanli icerigine uyusmamakta; kaldi ki Vagabond  ve 'Valérian and Laureline' evrenleri bile birbirleriyle felsefe, teknolojik gelismislik, yaraticilik, icerik konusunda apayri evrenler.

Belki bu karmasa icinde tek olumlu nokta Recan'in CR dunyamizda eksikligini hissettigimiz guclu bir kadin kahraman yaratma girisimi olabilir. 60'larda Barberella ile baslayan Laureline ile devam eden ozellikle Fransiz bilim-kurgu CR'larindaki guclu-lider-karizmatik kadin karakter boylece CR dunyamizda temsil edilmis olur. Ama keske calinti, derme-catma degil orjinal olsaydi. 


KAYNAKLAR:
(1) Çizgili Hayat Kılavuzu - Kahramanlar, Dergiler ve Türler
(2) http://www.bilinmeyen.com/node/300


PS: Ek bir not; 'Valérian and Laureline' albumunde uzayli irklarin adi bile orjinalinden bozulmadan alinirken  bu panelde ceviriye mudahale edilmis. Tagliens teolojik problemleri cozen bir irk yerine -tahminim 'gods of cosmos' gibi cogul tanrilar kelimesi rahatsiz etmis olmali- 'teknolojik savaslarin zorlu savascilari' gibi bir sacma ceviriyle sansure ugramis :)


16 Mart 2018 Cuma

Emekli Kahramanlar Kiraathanesinden : Jeff Hawke

Jeff Hawke Ingiltere'nin Flash Gordon ve Buck Rogers'a verilmis gec bir cevabidir adeta (bir diger cevap Dan Dare'dir). 30'lu 40'li yillarda meshur olan uzayda maceralar yasayan Amerikali kahramanlar ilk ilham kaynagi, baslangic sablonu olsa da hizla onlarin bol aksiyon dolu, pulp maceralarindan ayrilir, kendine has bir stil yaratir. 


Cocuklugu ikinci dunya savasinda gecen yaraticisi Sydney Jordan ucaklara ve her turlu ucan araca hayrandir, ilk cizimlerine bunlarla baslar. Ucaklar ikinci savasin kutsanan, adeta sembollesen yeni teknolojik mitleridir. Savas sonrasi donemde de gelismeleri hizla surecek, insanligin kesfetme tutkusuna yeni alanlar acacaktir. Ama ote yandan Jordon savasin vahseti icinde etrafinda tanidigi insanlarin olumune sahit olur. Bu iki cocukluk etkisi yarattigi kahramanda kendini gostermektedir; Hawke bir taraftan uzayda, turlu ucan aletlerle maceralara atilmaktadir ama ote yandan tum aksiyon kahramani klasik  gorunusune, fizigine ragmen problemleri yumruklari ve isin tabancasiyla degil diplomasiyle, ince islenen planlarla, mumkun oldugu kadar kansiz cozmeye calisir.

Tum olan bitenler meshur Ingiliz diplomasisinin on plana cikarilmasi, uzaya tasinmasi olarak da yorumlanabilir elbette. Nitekim ikinci savastan sonra Ingiltere'nin dunya sahnesinde giderek azalan rolune, etkinligine karsi tepkisel-eski imparatorluk gucune-gunlerine ozenen nostaljik bir yaklasim da vardir CR'da. Dunyayi temsil eden bir elci konumundadir Hawke.


Jordon'in bir gazete bandi icin doneminin otesinde cizgileriyle, harika siyah-beyaz kontrastiyla  William Patterson'in cok guclu senaryolariyla 55-74 yillari arasinda neredeyse 20 sene yayinlanir. Benzerlerinden ayrilarak bilim-kurgu CR'lari arasinda ozel bir yer acar kendine. 


Neyse ki bu gibi hazineleri gazete koselerinde birakmayan, derleyip toplayip albumlestiren, gelecege birakan bir gelenek var da oldukca guzel edisyonlarla bugun bile erisebiliyoruz Jeff Hawke'a. Gunluk bant olarak yayinlanmanin getirdigi ortak problemlere (cok standart panel yapisi, bir gunden otekine gecerken yapilan tekrarlar-ozetler gibi) sahip olsa da bugun bile keyifle okunabilen bir calisma. 


14 Mart 2018 Çarşamba

Ortoga'dan Sunguralp'e

Türk’ün Müslümanlaşarak mefkûresini bulması temel argümanın işlendiği Osmanli oncesi doneme odaklanan nadir çizgi romanlardan biri de Erol Abasız’ın yarattığı ‘Sunguralp’ karakteridir. (Bir digeri Noyan'a daha once deginmistik)

Orta Asya’nın çizerlere tanıdığı geniş zaman - mekân esnekliği Sunguralp’in ortaya çıkışında bir kez daha devreye girer. Abasız, gençliğinde henüz bir lise öğrencisiyken dönemin Orta Asya çizgi roman kahramanlarından etkilenerek yarattığı “Oğuz İmparatorluğunun Efsanevi Kahramanı Ortoga” isimli karakteri sonraları Oğuz Kağan döneminden Alparslan dönemine taşır ve Sunguralp adını verir. (Özbey, 1998:8) Coğrafya olarak da Orta Asya’dan yavaş yavaş çıkıp Anadolu kapılarına gelinmiştir (Noyan’da seçilen zaman ve mekânın da benzer olması tesadüf değildir). 

Ortoga’nın, Sunguralp olarak Müslüman bir kahramana dönüşmesi –elbette bu dönüşüm Saltuk Buğra Hanın efsanevi dönüşümünü ve Abdülkerim ismini alarak Müslümanlaşmasını da anımsatmaktadır- Abasız’ın kişisel hayat tarzı, ideolojisi ve bu konuda diğer çizgi romanlarda gördüğü eksiklikten kaynaklanmaktadır: 

Mesela ilk çizgiroman dergilerimizden Karaoğlan’ı, Bahadır’ı gördüğümde çok sevinmiştim... Fakat sonradan gördük ki bunlarda da, yani yerli romanlarda da tarihimizdeki insanlara yakıştıramadığımız bir takım fantaziler yer almaya başladı. Bunların teferruatıyla anlatılması ters geldi bana hep. Başka anlatılacak konular varken niye bunların üstünde bu kadar duruluyor... Oto-sansürün olmayışı da etkiliydi bunda sanırım. Gençler üzerinde zararlı sonuçlar yarattığını düşündüm bunların. (Özbey, 1998:11) 

Oysa Abasız’a ideolojisinden ötürü ters gelen ‘fanteziler’ çizgi roman yaratıcıları tarafından arz edildiği gibi okuyucular tarafından da ısrarla talep ediliyordu; örneğin Karaoğlan dergisi erotik karelerini arttırması için okuyucu mektupları alıyordu. Yani Abasiz'in "yakistiramadigim" dedigi kareler bilhassa talep ediliyordu ama Abasiz ideolojisi yuzunden bunu gormeyi reddetmekteydi. 

Gençleri bu zararlı etkilerden korumak için kendi kültürlerini empoze eden yabancı çizgi romanları ve asıl anlatılacak konulara yer vermeyen yerli çizgi romanları yasaklamak değildir çözüm Abasız’a göre. Çözüm, “işte yavrum senin çizgi romanın bu” denebilecek alternatifler üretebilmektir; çizgi roman “iyi kullanılırsa bir tebliğ vasıtasıdır” (Özbey, 1998:7). İslam’ın resim ve çizgiyle ilgili netameli ilişkisi yüzünden çizgi romanı bir tebliğ vasıtası olarak görebilmek kolay olmamıştır, Abasız çizgi romanla uğraşmanın caiz olup olmadığını bile sorgular: 

Başlangıçta ben de bu sıkıntıları yaşadım. Çizgi roman çalışmalarını bıraktığım zamanlar oldu. Zaman zaman bilgisine saygı duyduğum ilahiyatçılara bu konuda danışıp görüşler aldım. Ama geçen otuz yıl içinde çizgi romana bakış değişti. 

Abasız bir tebliğ vasıtası olarak gördüğü çizgi romanları için başta ana karakteri Sunguralp olmak üzere onunla iç içe çizdiği Alparslan ile birlikte İslami bir kahramanlar dünyası yaratır. Türklerin Müslüman olduğu ilk yüzyıllarda geçen bu dar evren oldukça Sünni bir evren olarak kurgulanmıştır. Oysa olayların geçtiği yıllar Türkler için İslam’la tanıştığı ilk dönemlerde henüz kalıplaşmamış, kuralları sıkılaşmamış, eklektik bir dini ortam içerisinde geçmektedir; Reha Çamuroğlu Anadolu’ya giriş dönemini şöyle anlatmaktadır: 

Beraberlerinde animizmin, Şamanîliğin, Maniciliğin, Budizmin ve Bâtinîliğin yoğun izleri ile geliyorlar. (Çamuroğlu, 2005:100)  

Elbette kurgu bir sanat eserinin hele baştan kendisine tebliğ gibi bir “yüce” propaganda görevi biçtiyse tarihle oynaması kaçınılmazdır. Bu oynamadan, tarihi yeni baştan yorumlamadan besmele ile ok salan, ‘Zafer İnananlarındır’ naralari atıp “Gaza” peşinde koşan İslam mücahitleri topluluğu portresi ortaya çıkmıştır.  


Böyle mümin-mucahit bir erken Türk-İslam topluluğu kurgusu pek ikna edici ve verimli değildir, sonuçta Alparslan ve dönemi ekseriyetle muhafazakarlar-Islamcilar tarafindan degil milliyetçi-Türkçü ideolojiler tarafından işlenen, kullanılan bir dönemdir. (Hür, 2012) Abasız sonraları Yunus Emre, Fatih Sultan Mehmet, Selahattin Eyyübi gibi daha klasik İslami figürlere yönelmiş, Sunguralp süreklilik sağlayamamıştır. Sunguralp çizerin İslami dünya görüşü ile gençliğinde takip ettiği Karaoğlan, Tarkan gibi Orta Asya kahramanlarının etkisini mezcetmeye; bunların çizerleri Suat Yalaz ve Sezgin Burak’ın çizgilerinin etkisi altında çalıştığı -ama onlarin ustalik seviyesine bir turlu cikamayan- tuhaf bir melez ürün olarak unutulup gitmiştir. 


Bizans ordusunun içerisinde bulunan Peçenek, Kuman, Kıpçak Türklerinin Malazgirt savaşı esnasında saf değiştirme hadisesi tarihi kaynaklarda pek zikredilmeyen, bir ihtimalle anlatıya sonradan eklenen bir unsurdur (Hür, 2012). Dogru olsa bile Abasız bu vakayı albüme dâhil ederken bir de vahim hata yapar; bu Türkler Müslüman olmadığı halde Müslüman Türk karakterler onlara ‘dini dinimize bezemeyenlerle nasıl anlaşabilirsiniz’ diye sorar. (Alparslan) Bu da elbette yaraticinin tum vakayi din merkezli okumasindan kaynaklanmaktadir. 

Kaynaklar: 
Özbey, Murat, (1998), “Türk Kahramanlarını Çizgiye Dönüştüren Adam”, Mizah Kültürü Dergisi, Sayı 5

6 Mart 2018 Salı

Antares - Ekoloji & Kadin Haklari

Antares dongusu, Leo'nun meshur serisinin ucuncu kismi.
Ilk kisim Aldebaran ve ikinci kisim Betelgeuse'dan bahsetmistik.

Leo, yine ilk serilerde oldugu gibi muthis bir bilim-kurgu hikayesi, fauna ve florasi ile etkileyici yeni bir  gezegenle birlikte temelde insanoglunun buyuk problemlerini desmeye devam ediyor bu seride de. Yeni gezegenimiz Antares'e uzanmadan once ilk defa odagimizi dunyaya ceviriyoruz ve seri boyunca suren kolonizasyon calismalarinin neden bu kadar onemsendigini anliyoruz. Hatirlarsaniz daha birkac yil once Stephen Hawking insanligin tur olarak devam edebilmesinin tek yolunun "onumuzdeki yuzyillarda baska gezegenleri kolonilestirmek ve cok-gezegene yayilmis bir tur haline gelebilmek" oldugunu soylemisti. Nedeni acikti: yarattigimiz kosullar gezegenimizi kirilgan kilmakta (kurasel isinma, ekolojik felaketler ve nukleer savas tehlikesi). Tur olarak ise sandigimiz kadar dayanikli bir tur degiliz zira kirilgan cevremizde koklu bir degisiklik olmasi halinde extinction tehlikesi ile burun burunayiz.

Iste kahramanimiz Kim'in dunyaya geldiginde karsilastigi durum budur: kuresel isinma yuzunden mevsimler degismistir, hava kirliligi ust seviyededir, insanlar sokakta bazen gaz maskeleri ile dolasmaktadirlar (bugun bazi sehirlerde oldugu gibi). Insanlik din savaslari ile birbirini tuketmistir; en can alici sahnelerden biri yanmis-yerlebir olmus Notre-Dame klisesi sahnesidir (bu elbette insanlik icin uzak bir ihtimal degil bugun bile din/mezhep savaslarinin nelere yol actiga, birbirlerinin kutsal mekanlarini havaya ucuran fanatiklere sahit olmaktayiz).



En yakin akrabalarimiz bir bir yok olmustur, yasamakta olan son sempanze ise bir hayvanat bahcesindedir (Bu da yine uzak ihtimal degil, cevreye verdigimiz zarar yuzunden turler birbiri ardina yok olmakta, bazilarinin son ornekleri hayvanat bahcelerinde olmekte)


Bu sebeplerle kolonilestirme calismalari yeni gezegen Antares'e kadar uzanir lakin gezegene varir varmaz projenin sponsoru olan sirketin ardindaki dini cemaat adeta bir darbeyle projeye el koymaya kalkar (dini cemaatlerin buyuk ekonomik guc elde edip iktidara oynamalari da gunumuzun bir gercegi). Kendi dini ajandalarini gemi murettabatina sonra da gezegendeki yeni kolonistlere dikte ettirmeye baslar. Planlarina gore dunyanin onde gelen dinlerinden devsirip eklektik olarak olusturduklari yeni kliselerince yeni bir ahlak-yeni bir toplum olusturacaklardir. Her ahlakciliga soyunan yeni yetme dinde oldugu gibi iktidarlrini kadin bedenini-kadinin toplumdaki konumunu sekillendirerek ise baslarlar. Bu toplumda elbette polygami mesrudur, kadinlar saclarini tras edip vucut hatlarini belli etmeyecek sekilde giyinmelidir, bazi isleri yapmalari yasaklanir.



Yildizlararasi yolculukta bile "sorun" olan kadin bedeni
Insanlik isik hizini asip gezegenlerarasi yolculugu basarmasina, ekolojik olarak mahfettigi dunyadan kacip hedefledigi kolonizasyonu gerceklestirmesine ragmen yapisindaki ickin problemleri de (tribalisim, cinsiyetcilik, dinsel bagnazlik, irrasyonellik vb) beraberinde yildizlarin otesine tasimaktadir. Tarihsel olarak buyuk mucadelelerle astigi problemleri (kadin haklari gibi) yeni gezegende tekrar karsisinda bulmaktadir.

O yuzden kolonizasyon bir taraftan insanligin bekasi icin zorunluluk oteki taraftan insanligin tekrar tekrar ortaya cikan zaaflari  yuzunden problematik ve tehlikeli bir surectir.


Elbette bu Leo'nun yari-karamsar vizyonu, bambaska kurgular mumkun. Yari karamsar diyorum zira zorluklari kiracak-zorlayacak Kim ve Alexa gibi cok guclu-ozgun kadin karakterileri de var Leo'nun. Fransiz bilim-kurgu CR'larinda V&L'in Laureline'i yahu Barbarella'dan beri cok canli bir damarin guncel temsilcileri.

Seriye getirebilecegim tek elestiri bugun cokca tartistigimiz ekoloji, cinsiyetcilik, dinler arasi savas, uzay yolculugu, evrim, bilinc gibi bir suru kavramla gelecekte gecen bu hikayenin temellerini atarken bugun yine cokca tartistigimiz AI-Yapay Zekaya cercevesinde yer vermemis olmasi. Yildizlararasi yolculuk kapasitesine-teknolojisine ulasan insanligin AI konusunda da cok yol almis olmasi beklenirdi halbuki. 

5 Mart 2018 Pazartesi

Uzay Katlari

"Küçükçekmece Camii'nin imamı Ethem Gedik, dinsel öğeler içeren bir kitap yolladı bana. Gök katlarını,uzaya gitmek için neler yapmalı gibi garip şeyler anlatıyor. Uzaya çıkmak için diyor,önce bir ay bir yere kapanacaksın ve yalnız kuş eti yiyeceksin diyor. Karanfil Hoca işte böyle çıktı..."

Kendi sozleriyle boyle anlatiyor Turhan Selçuk, Karanfil Hoca'nin ve en guzel Abdülcanbaz maceralarindan biri olan 'Uzay Katlari"nin nasil ortaya ciktigini. Elbette bu ilginc hikaye, gogun yedi kati, cennetin sekiz tabakasi vb. bir imaminin hayal gucunden degil Sumerlerden baslayarak tum Ortadogu menseli mitlerin gelismesi, harmanlanmasi, suzulmesi sonucu olusturulmustur. 

Ama Abdülcanbaz'i simdi hatirlamamizin nedeni bu degil; hikayede Abdülcanbaz cennetin en ust katinda Gozluklu Sami ile karsilasirlar. Sami cennete iyice yerlesmistir, bir eli yagda bir eli baldadir: 




Hayal kirikligina ugrayan kahramanlarimiz diger cennetleri ziyaret etmek ve durumu tetkik etmek icin alt tabakalara inerler. Lakin durum pek parlak degildir, diger alt tabakalardaki insanlar tum uretimlerini/enerjilerini -adeta bir piramit gibi- ust cennet beslemek icin harcamaktadirlar:    




Somuru ustune kurulu bu carpik duzen elbette bir hurafeler yigini elestirisi oldugu kadar dunyadaki gercek bozuk duzenlerin yansimasidir da zira hikayede dendigi gibi "insanin hayal gucu kisitlidir" ve "yeryuzunde ne varsa burada da ancak onlar vardir".

Elbette, kitlelerin somurusu ustune kurulu sayisiz baska sistemler olmustur ama bu duzen bir taraftan da adalet-ahlak gibi temalari isleyip-sahiplenip-kullanip oteki taraftan acimasizca somuruye devam edince bir de ortaya fazladan hypocrisy-riyakarlik problem cikmaktadir ki belki de durumun en igrenc yani budur.  

Maalesef ulkemizde yasanmakta olan surec giderek Abdülcanbaz'in "Uzay Katlari" hikayesine donmekte. Iyi ki hikayeyi zamaninda yazmis-cizmis ustad, zira bugun olsa belki buna bile firsat bulamazdi.  

2 Mart 2018 Cuma

Emekli Kahramanlar Kiraathanesinden : Man o'Metal

'Golden Age' olarak adlandirilan Amerikan comics doneminde yaratilan bircok karakter bugune dek varliklarini surdurmekte ama dogal bir seleksyonla elenen, CR tarihinin sayfalarinda kalan karakterlerin sayisi cok daha fazla. Bunlara sonradan gozatmak oldukca ilginc olabiliyor; zira hem CR'in hangi noktalardan bugunlere geldigini ve bazen de sonradan yaratilan bazi karakterlerin ilhamlarinin nereden alindigini gosterebiliyorlar. 

Iste bunlardan biri : "Man o’Metal" , Wonder Woman cizerlerinden Pat Dempsey tarafindan 40'li yillarda yaratilmis. 'Pulp' kelimesinin sozlukteki anlamini dolduracak ucuzlukta, ciglikte ama kendini okutacak kadar da tuhaf ve durmak bilmeden aksyon yaratan bir karakter. Kahramanimiz bir ates-kivilcimla temas ettiginde tum vucudunu kaplayan metal alasim sayesinde ustun guclere kavusmakta (elbette bu tuhaf durum vahim bir kaza sonucu gerceklesmistir). 



Ama isin tuhafligi her seferinde bir atese ihtiyac duymasi ve guclerini cok cabuk kaybedip eski haline donmesi. Sagolsun donemin tum kotu adamlari gibi (eski Batman maceralarindan yahut Bond filmlerinden hatirlayin) Man o’Metal'in rakipleri de onu her yakaladiklarinda oldurmek yerine gosterisli tuzaklar-kapanlar kurmakta ve mutlaka ona atesle-elektrikle vb. saldirmakta, donusumunu saglamaktadirlar. 



Man o’Metal 40'larda unutulup kalir ama sonralari yaratilacak vucutlarini metalle-alasimla kaplayan bazi karakterlere ilham kaynagi olur : Molten Metal (65) ya da Colossus (75) gibi.



Ve benim favorim Astro City karakteri SteelJack (98)



1 Mart 2018 Perşembe

Uderzo'nun Asteriks'i

Goscinny ve Uderzo birlikte 24 Asteriks albumu yaparlar (sonradan eklenen toplama albumlerle bu sayi 26'ya cikar) Goscinny'nin 77'deki olumunden sonra emekliligine kadar Uderzo tek basina 8 album uretir (25–31 ve 33 numarali albumler) sonra da yeni kadroyla yeni kreatif donem baslar. 

Asteriks'in klasiklesmis, en cok begenilen maceralari buyuk oranda ilk donemdendir (ilk 24 album). Uderzo'nun yalniz uretimleri cizimlerdeki ustaliginin dorugunda olmasina ragmen "en sevilen Asterix" albumlerinde, "best of" listelerinde bir turlu yer bulamaz. Hatta "Asteriks artik kilicini duvara asip emekli mi olmali?" minvalinde yazilar kaleme alinmaya baslar. Goscinny'nin olumunden sonra cikan albumleri gercek Asteriks kulliyatina-kanonuna dahil etmeyen fanlar bile cikar.  

Bunun nedeni aciktir; Goscinny urettigi seneryolarda anakronizmi hunerle kullanir: genis edebiyat ve tarih bilgisiyle modern zamanlara ait konseptleri, populer kulture, edebiyata, guncel olaylara ait kisileri, durumlari Asteriks'in dunyasina buyuk ustalikla tasimaktadir. En mukemmel Asteriks mizahi cogu zaman Romali pataklamaktan degil bu anakronizmden dogmaktadir. Oyle ki okuyucunun kultur dunyasi derinlestikce tekrar yaptigi okumalarda daha once gormedigi gondermeleri, esprileri farketmeye baslar. Asterix ve Obelix'in fiziksel olarak karsi koyamayacagi hemen hic bir problem olmadigindan en tumturakli macerelar ise kucuk galya koyunde cesitli nedenlerle dogan hiziplesmelerden cikar. Iste bu yuzden Asteriks Lejyoner - Gladyatör- Britanya'da- Oburiks ve Sirketi - Tanrilar Sitesi gibi albumler her zaman best of listelerinde yer bulmaktadir. 

Uderzo ise albumlerinde maalesef bu dokuyu genelde tutturamayarak mizahi kelime oyunlari ile uretmeye calismistir. Ama hem bunu cok asiri tekrarladigindan (bazen ayni sayfada 3-4 kez) hem de yukarida bahsettigimiz diger yonler eksik kaldigindan albumler cok satmalarina ragmen ayni kaliteyi yakalayamamistir. Yeni etnik stereotipler ve Asterix'in yeni gezileri de heyecanli maceralar yaratmaya yetmemistir. 

Asteriks ve Şehrazad (87) - Kelime oyunlarinin sinirlarini zorlamak

Oburiks Zor Durumda (96)

Yine de "kilici duavara asma"yi tartisacak kadar trajik bir durum yoktur ortada. Goscinny'den hemen sonra urettigi "Büyük Hendek", "Siyah Altin" gibi maceralar eski maceralarin izini tasir yahut "Gül ve Kılıç" eski albumlerde oldugu gibi "feminizm" ve "kadin haklari" tartismasiyla anakronizmi basarili bir sekilde kullanir, koyde bir hiziplesme yasanir.  

Gül ve Kılıç -91

Neyse ki Uderzo Asteriks'in kendisiyle birlikte emekliye ayrilmasina izin vermemis, simdiki yeni kadroya bayragi devretmistir.