22 Aralık 2019 Pazar

Lady Mechanika

Lady Mechanika gecmisini hatirlayamayan, cesitli organlari robotik organlarla degistirilmis kahramanimizin adidir. Steampunk kurgusu icinde gecen bir dunyada (Mechanika sehrinde) bir yandan kendi gecmisinin pesindedir; kim oldugunu nasil bu hale geldigini arastirmaktadir diger taraftan da paranormal olaylari incelemektedir. Sehrin koruyucusu, paranormal dedektifi olarak hakli bir une kavusmustur bile. Buyuyle retro bir steampunk teknolojinin ic ice gectigi bir dunyada Joe Benitez'in yarattigi harika bir cizgi roman Lady Mechanika ve coktan kult statusune ulasmis durumda. Eski sayilari coktan yuksek fiyatlara el degistirmeye basladi bile.  

Cok grift, katmanli bir oyku dokusu bulunmamakta; hatta bilim-kurgunun, populer kulturun ana unsurlarini -ornegin golemn hikayesini- sikca kulanmakta Benitez ama bunlari harika cizgileriyle ve buyuleyici bir steampunk atmosferinde tekrar isledigi icin oldukca basarili oldu. 

Dogus hikayesi de gercekten ilginc, Beitez ana akim cizgi roman sirketleriyle calismaktayken dogal olarak conventionlari gezmekte. Ama conventionlarda genelde superhero ve manga-anime cosplayleri yaninda oldukca kucuk ama sadik bir kitlesi olan steampunk cosplayerlarini gorup bunlardan oldukca etkilenmis. Turun kendisine ilgi gostermeye ve okumalar yapmaya baslamis. Lady Mechanika da iste bu ilginin -ve bir anlamda turun fanatiklerinin sadakatinin- bir sonucu.









8 Aralık 2019 Pazar

Akrep

Eli kılıçlı çizgi roman kahramanlarının devrinin çoktan geçtiği düşünülebilir; oysa her şey güzel bir çizginin orijinal bir hikayeyle birleşmesinden geçiyor. Sinemada Karayip Korsanları serisinin yepyeni bir kitleyi yakalaması, yeniden insanları “Swashbuckler" türünün içine çekmesi gibi çizgi romanda da bu mümkün elbette. 

İşte Scorpion (Akrep) serisi de son zamanlarda türünde yaratılmış en orijinal ve en başarılı işlerden biri. Çizeri Marini'yi zaten başka serilerden ve çizdiği Batman albümünden tanıyoruz, kendi renklendirdiği sayfalarla harika atmosferler yaratmakta. Yazar Desberg ise nefes nefese takip edilen gizemlerle dolu bir tarihi hikâye kaleme almış. Bu yüzden Scorpion albümleri çok sevildi, İngilizceye çevrildi, toplam satış rakamları ise milyonlara ulaşmış durumda. 



Scorpion -Akrep- kahramanımızın lakabıdır, bu ismi sırtında doğuştan geldiği söylenen akrebe benzer izden almaktadır. 18. Yüzyıl İtalya’sında mezar soygunculuğu-define avcılığı ve modern arkeolojinin geniş spektrumunda oldukça serbest olarak hareket etmektedir. Ermişlerin, azizlerin mezarlarını bulmakta, bulduğu kemikleri yahut kutsal emanetleri el altından Roma’nın zengin ailelerine satmaktadır; diğer meslektaşları gibi sahte ürünler yerine çoğunlukla gerçek parçalar satmaktadır. Annesi Cadılık ve heretiklik suçlamaları ile o daha bebekken yakılmıştır, bu yüzden geçimini din üzerinden sağlasa da dinle ve dini kurumlarla arası pek hoş değildir. 



Kardinal Trebaldi’nin yükselişi ile keyifle sürdürdüğü yaşam düzeni birden bozulur. Kardinal Trebaldi mevcut Papa’yı öldürmek ve yerine geçmek amacındadır. Bir taraftan da ısrarla Scorpion'u ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Hikâyenin bundan sonrası oldukça dallanıp budaklanmakta, geri-dönüşlerle Hristiyanlık tarihinden sahnelerle oldukça girift ve gizemli bir hal almaktadır.

Öncelikle Roma imparatorluğunun dokuz ailenin oluşturduğu bir gizli meclisle yönetildiğini ve bu ailelerin artık dağılmakta, güçten düşmekte olan devleti kurtarma çabası olarak -inanmasalar da- Hristiyanlığa geçmeye karar verdiğini öğreniriz. Elbette bu kurguda tarihi gerçeklik payı yok değildir zira her ne kadar resmi Hristiyanlık anlatısı İmparator Konstantin’in (312'de) bir mucize ile imana geldiği ve bu sayede tüm Roma’nın Hristiyan olduğu şeklindeyse de akademik çalışmalar Hristiyanlığın artık çürümekte olan sisteme yeni bir motivasyon, yeni bir ideoloji kazandırmak için bir nevi devlet aklıyla kabul edildiğini düşündürtmektedir. Yani çizgi romanın kurgusu, uhrevi bir uyanma/imana gelme için değil tamamen dünyevi dengeler ve pragmatik amaçlar yüzünden Hristiyanlığın seçildiği konusunda haklıdır. 



İmparator Konstantin'in annesi Helen bu seçimin ardından kutsal topraklara ziyarette bulunmuş (326–28), bugün Hristiyan dünyanın en büyük kutsal emanetlerinden kabul edilen Gerçek Haç da (True Cross- İsa’nın öldürüldüğü haç) bu topraklarda ortaya çıkartılmıştır. Helen burada bulunan Venüs tapınağını yıktırır ve yerine bir kilise yapılmasını emreder. Ama efsaneye göre kazılar sırasında buradan 3 haç çıkar. Bunların İsa ve onunla aynı zamanda çarmığa gerilen diğer iki kişiye ait olduğu düşünülür. Helen'in başta sahip olduğu şüpheler bir rüya ve bir mucize sayesinde yok olmuştur. 

Oysa sonraki tarihi akış içerinden sık sık el ve coğrafya değiştiren, en son da İstanbul’un haçlı seferi sırasında yağmalanmasından sonra bütün Avrupa kilslerine yayılan gerçek haç parçaları hakkında rasyonel düşünmeye çalışan orta çağ yazarları bile büyük şüphe duymuştur. Örneğin Erasmus “o kadar çok gerçek haç parçası sergilenmekte ki bütün bu parçalar bir araya getirilse bir kargo veya ticarete gemisi inşa edilebilir” demekteydi. 



Oysa çizgi romanımızın merkezine oturan Hristiyanlıkta -özellikle Katoliklikte- önemli bir haç daha vardır: Aziz Petrus Haçı.  Anlatıya göre Aziz Petrus İsa ile aynı şekilde çarmıha gerilmek için fazla değersiz olduğunu düşünmüştü ve bu nedenle başağı edilmiş bir çarmıha gerilmişti. Petrus'un kendini değersizleştirmesi, İsa karşısında yerini-konumunu bilmesi daha sonraları alçak gönüllü olmanın bir sembolü oldu. 



Kardinal Trebaldi Papalığına giden yolda Aziz Petrus haçının kendi ailesinin eski şatosunda, koruması altında olduğunu göstererek öne çıkar. Bu adeta bir mucizedir zira Petrus için ‘Sen bir kayasın ve senin üzerine kilisemi inşa edeceğim” diyen İsa kendisinden sonra nasıl Petrus’u ve Roma’yı işaret etmişse Petrus'un haçının Kardinal'de bulunması ile de Petrus adeta yüzyıllar sonra Kardinali işaret etmektedir. 



Trebaldi'nin yükselişinin önlemenin tek yolu bu haçın sahte olduğunu ispatlamak ve gerçek Petrus haçını bulmaktır. Bu noktadan itibaren ise Hristiyanlık tarihinin tabularıyla oynamaya yoğunlaşan kurgu üzerinden popüler kültürün en sevdiği konulardan Tapınak Şövalyelerinin konuyla ilgisini keşfetmeye başlarız.  

1100’lu yıllardan 1300’lu yıllara dek yaklaşık 200 yıl Hristiyanlığın en güçlü ekonomik, siyasi ve askeri teşkilatlanmalarından biri olan Tapınak Şövalyeleri önce Doğu’da yenilmiş, sonra da Batı’da istenmeyen adam ilan edilmiştir. Popüler kültürde ise sürekli olarak gizemlerle ve saklı kutsal emanetlerle  birlikte anılmıştır. Çizgi romanda da Petrus’un haçının sırlarını – dolayısıyla Roma’nın ve Hristiyanlığın sırlarının-  onlar üzerinden kurgulanmış olduğunu görmekteyiz.  

Bir taraftan türünün klasikleri Zoro, Üç Silahşorlar yahut Monte Kristo Kontu gibi eserlere selam gönderen öte taraftan hikaye olarak Da Vinci Şifresi, Foucault Sarkacı  gibi daha güncel eserlerin örgüsüyle  örtüşen Akrep, kılıçbaz - silahşör kahramanların çizgi roman dünyasında hala nasıl başarılı olabileceğinin formülünü ortaya koymakta.