30 Mart 2020 Pazartesi

The Invisibles

"Duydugunuz butun komplo teorilerinin aslinda gercek oldugunu dusunun" diye baslar Invisibles'in ikinci serisinin ilk sayisi... Evet, ayin karanlik yuzundeki sirdan Roswell olayina butun belli basli komplo teorilerine atifta bulunan, bunlari sentezleyip yeniden yorumlayan belki de simdiye kadar yaratilmis en anarsist, gnostik ve esoterik seridir Invisibles.

Invisibles 94-20 arasinda birbirinin devami 3 seri olarak yayinlandi. Grant Morrison'un yazdigi seri maalesef cok cesitli cizerler tarafindan cizildi; bu da cizgi kalitesinde, karakterlerin sunulmasinda istikrarsizlik yaratsa da ozellikle Phil Jimenez gibi cizerlerin sayilari ve Brian Bolland'in kapaklari harikadir.

Hikaye ilk bakista kabaca dunyayi, tum insanlari hegamonyalari altinda somuren karanlik guclerle onlara karsi mucadele veren anarsist-ozgurlukcu bir grubun mucadelesi gibi gorunse de detaylar ortaya ciktica orjinalligi de katman katman belirmektedir. Herseyden once bu hegamonyanin on cephesinde buyuk kurumsal sirketler , zengin elitler, hukumetler ve ordular var gibi gorunse de arkasinda onlari da yoneten boyutlarotesi karanlik tanrisal gucler vardir. Invisibles grubu ise mucadelelerini teknoloji ve siddetle yuruttugu kadar gnostik metodlarla, buyuyle, astral seyahetle ve kehanetlerle de yurutmektedir.



Grubun en en entersan karakterlerinden biri trans-shaman karakteri Lord Fanny'dir. Belki de boyle buyuk bir seride bu kadar on plana cikan ilk trans karakterdir. Pek cok kulturde oldugu gibi Brezilya'daki yerel kuturde de kadinlardan kadinlara gecmektedir shamanlik ve cadilik. Lakin Fanny bir erkek olarak dogdugunda buyukannesi gelenegin bozulacagi ailesine ait olan zincirin kopacagi korkusuyla bundan hic memmun olmaz ve onu bir kadin olarak yetistirir. Bir Aztek tanrisi Mictlantecuhtli  onu bu haliyle kabul eder ve boylece ailenin geleneksel shamanistik gucleri devam eder. Mictlantecuhtli bununla ilk defa karsilasmadigini anlatmak icin Fanny'ye sorar : "karsima cikan ilk erkek-kiz oldugunu mu saniyorsun?" 

Mictlantecuhtli  

Bir baska Invisibles uyesi ise "Jim Crow" dur. Aslinda 19. yuzyilin Amerika'sinda zencilerle alay etmek ote yandan beyaz adami eglendirmek amaciyla Thomas Rice tarafindan yaratilmis bir sahne karakteridir Jim Crow. Rice tembel, yarim akilli olarak cizdigi karakteri yirtik pirtik giysiler, ayakkabilar ve bir sapka giyerek ve de yuzunu siyaha boyayarak tamamlar.


Ingilizceyi yeni ogrenmeye baslamis bir Afrikalinin kirik dokuk Ingilizcesiyle sarkilar soyleyip dans ederek yaratigi tipleme etnik asagilamanin, irkciligin doneme ozgun en klasik simgelerinden olur ve unu yayilir. Boyle bir Ingilizceyle dans ederek beyazlari eglendirmektedir:  

"Come listen all you galls and boys,
I'm going to sing a little song,
My name is Jim Crow.
Weel about and turn about and do jis so,
Eb'ry time I weel about I jump Jim Crow."

Nasil bir zamanlar gay kelimesinin asagilama icin kullanildigi halde buna maruz kalanlarin kelimeye sahip cikip kelimenin anlamini altust ettiyse ve gururla sahiplendilerse Morrison da Jim Crow tiplemesine de aynisini yapar.  Karakteri sahiplenip bastan yaratarak mistik bir super kahraman/yari ilah yaratmayi bilmistir. Orjinal Jim Crow'un asagilamak icin kullanilan yirtik pirtik giysileri, sapkasi, hatta banjosu muhtesem aksesuarlar olarak geri doner.






Matrix uclemesinden daha once uyandirilmayi bekleyen buyuk kurtarici hikayesi de barindirmaktadir Invisibles. Nasil Matrix'de makinalar insanlari bir simulasyon icerisinde yasatirken ote taraftan somurmekteyse Invisibles dunyasi da aslinda fiziksel olarak gercek olsa da buyuk bir komplo teorisinin-simulasyonun disa vurumudur. Sadece Invisibles uyeleri gerceklerin farkindadir (uyanmistir) ve grubun yeni uyesi olacak Liverpool'lu siradan bir asi-serseri genc gibi gorunen Jack Frost'un pesine duserler. Jack Frost'un uyandirilma asamasindaki en son sinav Londra'nin en yuksek binalarindan birinin ( ayni zamanda kapitalist sistemin simgesi) tepesinden atlamaktir. Morpheus Neo'yu atlamaya ikna etmeden yillar once Tom Jack'i ikna etmistir.


Invisibles kahramanlari aslinda bugunku hucrelerden sadece biridir, sayisini bilmedigimiz hucreler tarih boyunca tiranliga karsi mucadele edegelmislerdir bu mucadele kimine gore evrenin yaratilmasiyla baslayan iyi-kotu mucadelesidir. Invisibles bu yuzden kimi zaman zamanda yolculuk yaparak Lord Byron ve Shelley'nin meshur tartismalarina sahit olurlar ; Fransiz ihtilali sirasinda yazilariyla, romanlariyla her turlu otoriteyle alay etme, insanin en ciplak ve vahsi tarafini ortaya cikarma geysindeki Marquis de Sade ile tanislar. Sade'nin meshur romani Sodom'un 120 gunu icerinde sIkIsIrlar; Sade 4 karakterin (banker, yargic, psikopoz ve duk) seks koleleri ile bir satoya cekilmeleri ve akla hayale gelmez fantezilerini, iskencelerini, tecavuzlerini anlatmaktadir. Karakterler rastgele secilmemistir; dunya uzerinde hukum suren hegamonyanin birbirleriyle ilintili, birbirini besleyen dort yuzunu temsil etmektedirler; kapitalizm, ordu, yargi ve yonetici sinif. 




Bu arada ilginc bir not: Sade'nin kayboldugunu sandigi metni yillar sonra bulunmus ve roman olarak basilmistir lakin daha ilginci hegamonyaya karsi yazilan metin Fransa devleti taraindan el konulmus ve ulusal hazine ilan edilmistir. 

Egemenleri sikca Tilki Avi kostumleriyle goruruz (elbette tilki yerine insan avlamaktadir), Morrison'un Ingiliz kulturunden cizgi romana tasidigi hos bir allegoridir zira Tilki Avi halen daha zaman zaman ortaya cikan bir politik tartismadir Ingiltere guncel siyasetinde. Sinifsal ayrimin simgelerinden biri oldugu, ozellikle tasrali zenginlerin -yahut tasrada malikaneleri olan zenginlerin- yaptigi pahali bir ugras olarak nitelendirilmisitr. Benzeri vahsi ugraslarin (zira buna spor demek guc) yasaklanmasina ragmen (ornegin bir isci sinifi eglencesi olarak kopek yahut horoz dogusturmek) yasaklandigi halde Tilki Avi bir turlu yasaklanmamistir. 



"Tibet'deki herhangi bir cocuga hangisini tercih edersin Budist Aydinlanmayi mi yoksa bir Big Mac mi " der Albay Firday. Cevap bellidir zira global hegamonyanin isleyebilmesi icin insanlarin tektiplestirilmesi, ayni yiyecekleri tuketip ayni filmleri, giysileri, muzikleri tuketmesi gerekmektedir. Ancak farkliliklar yok edilince yahut siglastirilinca, yuzeysel olarak kalinca insanlara tumden hukmetmek kolaylasacaktir. Bunun bir sonraki adimi ise Morrison'a gore dogustan itibaren takilacak bio-chiplerdir. (Burda Morrison'u ongorusu dolayisiyla tebrik etmek gerek zira bugunlerde gonullu olarak ve buyuk bir arzuyla sadece telefonlarla yahut akilli saatlerle olcugumuz ve sirketlere kendi ellerimizle emanet ettigimiz datalarimiz -biometrik verilerimiz dahil- yakin bir gelecekte deri altina yerlestirilcek ciplerle olculecektir... elbette yine insanlarin kendi "arzulariyla") 






Morrison gercekten yazdiklarinin bir kismina ve paraormal olaylara inanan biri; cesitli buyu metodlari ogrendigine, bunlari denedigine, bir kisminin ise yaradigina ve paranormal olaylara sahit olduguna inanmakta ; o yuzden Morrison icin bu seri sadece eglenceli vakit gecirecek yahut para kazandigi bir cizgi roman serisi degil ayni zamanda hayati, dunyayi ve hatta kozmolojiyi nasil algiladigini beyan eden bir nevi manifesto niteliginde.

Isin bu kismi bana akil disi gelse de seriyi butunluklu, derinlikli ve katmanli hikayesiyle rahatlikla Transmetropolitan, The Boys, Preacher gibi en iyi alternatif serilerin yanina koyabilirim.