Türk’ün Müslümanlaşarak mefkûresini bulması temel argümanın işlendiği Osmanli oncesi doneme odaklanan nadir çizgi romanlardan biri de Erol Abasız’ın yarattığı ‘Sunguralp’ karakteridir. (Bir digeri Noyan'a daha once deginmistik)
Orta Asya’nın çizerlere tanıdığı geniş zaman - mekân esnekliği Sunguralp’in ortaya çıkışında bir kez daha devreye girer. Abasız, gençliğinde henüz bir lise öğrencisiyken dönemin Orta Asya çizgi roman kahramanlarından etkilenerek yarattığı “Oğuz İmparatorluğunun Efsanevi Kahramanı Ortoga” isimli karakteri sonraları Oğuz Kağan döneminden Alparslan dönemine taşır ve Sunguralp adını verir. (Özbey, 1998:8) Coğrafya olarak da Orta Asya’dan yavaş yavaş çıkıp Anadolu kapılarına gelinmiştir (Noyan’da seçilen zaman ve mekânın da benzer olması tesadüf değildir).
Orta Asya’nın çizerlere tanıdığı geniş zaman - mekân esnekliği Sunguralp’in ortaya çıkışında bir kez daha devreye girer. Abasız, gençliğinde henüz bir lise öğrencisiyken dönemin Orta Asya çizgi roman kahramanlarından etkilenerek yarattığı “Oğuz İmparatorluğunun Efsanevi Kahramanı Ortoga” isimli karakteri sonraları Oğuz Kağan döneminden Alparslan dönemine taşır ve Sunguralp adını verir. (Özbey, 1998:8) Coğrafya olarak da Orta Asya’dan yavaş yavaş çıkıp Anadolu kapılarına gelinmiştir (Noyan’da seçilen zaman ve mekânın da benzer olması tesadüf değildir).
Ortoga’nın, Sunguralp olarak Müslüman bir kahramana dönüşmesi –elbette bu dönüşüm Saltuk Buğra Hanın efsanevi dönüşümünü ve Abdülkerim ismini alarak Müslümanlaşmasını da anımsatmaktadır- Abasız’ın kişisel hayat tarzı, ideolojisi ve bu konuda diğer çizgi romanlarda gördüğü eksiklikten kaynaklanmaktadır:
Mesela ilk çizgiroman dergilerimizden Karaoğlan’ı, Bahadır’ı gördüğümde çok sevinmiştim... Fakat sonradan gördük ki bunlarda da, yani yerli romanlarda da tarihimizdeki insanlara yakıştıramadığımız bir takım fantaziler yer almaya başladı. Bunların teferruatıyla anlatılması ters geldi bana hep. Başka anlatılacak konular varken niye bunların üstünde bu kadar duruluyor... Oto-sansürün olmayışı da etkiliydi bunda sanırım. Gençler üzerinde zararlı sonuçlar yarattığını düşündüm bunların. (Özbey, 1998:11)
Oysa Abasız’a ideolojisinden ötürü ters gelen ‘fanteziler’ çizgi roman yaratıcıları tarafından arz edildiği gibi okuyucular tarafından da ısrarla talep ediliyordu; örneğin Karaoğlan dergisi erotik karelerini arttırması için okuyucu mektupları alıyordu. Yani Abasiz'in "yakistiramadigim" dedigi kareler bilhassa talep ediliyordu ama Abasiz ideolojisi yuzunden bunu gormeyi reddetmekteydi.
Gençleri bu zararlı etkilerden korumak için kendi kültürlerini empoze eden yabancı çizgi romanları ve asıl anlatılacak konulara yer vermeyen yerli çizgi romanları yasaklamak değildir çözüm Abasız’a göre. Çözüm, “işte yavrum senin çizgi romanın bu” denebilecek alternatifler üretebilmektir; çizgi roman “iyi kullanılırsa bir tebliğ vasıtasıdır” (Özbey, 1998:7). İslam’ın resim ve çizgiyle ilgili netameli ilişkisi yüzünden çizgi romanı bir tebliğ vasıtası olarak görebilmek kolay olmamıştır, Abasız çizgi romanla uğraşmanın caiz olup olmadığını bile sorgular:
Başlangıçta ben de bu sıkıntıları yaşadım. Çizgi roman çalışmalarını bıraktığım zamanlar oldu. Zaman zaman bilgisine saygı duyduğum ilahiyatçılara bu konuda danışıp görüşler aldım. Ama geçen otuz yıl içinde çizgi romana bakış değişti.
Abasız bir tebliğ vasıtası olarak gördüğü çizgi romanları için başta ana karakteri Sunguralp olmak üzere onunla iç içe çizdiği Alparslan ile birlikte İslami bir kahramanlar dünyası yaratır. Türklerin Müslüman olduğu ilk yüzyıllarda geçen bu dar evren oldukça Sünni bir evren olarak kurgulanmıştır. Oysa olayların geçtiği yıllar Türkler için İslam’la tanıştığı ilk dönemlerde henüz kalıplaşmamış, kuralları sıkılaşmamış, eklektik bir dini ortam içerisinde geçmektedir; Reha Çamuroğlu Anadolu’ya giriş dönemini şöyle anlatmaktadır:
Beraberlerinde animizmin, Şamanîliğin, Maniciliğin, Budizmin ve Bâtinîliğin yoğun izleri ile geliyorlar. (Çamuroğlu, 2005:100)
Elbette kurgu bir sanat eserinin hele baştan kendisine tebliğ gibi bir “yüce” propaganda görevi biçtiyse tarihle oynaması kaçınılmazdır. Bu oynamadan, tarihi yeni baştan yorumlamadan besmele ile ok salan, ‘Zafer İnananlarındır’ naralari atıp “Gaza” peşinde koşan İslam mücahitleri topluluğu portresi ortaya çıkmıştır.
Böyle mümin-mucahit bir erken Türk-İslam topluluğu kurgusu pek ikna edici ve verimli değildir, sonuçta Alparslan ve dönemi ekseriyetle muhafazakarlar-Islamcilar tarafindan degil milliyetçi-Türkçü ideolojiler tarafından işlenen, kullanılan bir dönemdir. (Hür, 2012) Abasız sonraları Yunus Emre, Fatih Sultan Mehmet, Selahattin Eyyübi gibi daha klasik İslami figürlere yönelmiş, Sunguralp süreklilik sağlayamamıştır. Sunguralp çizerin İslami dünya görüşü ile gençliğinde takip ettiği Karaoğlan, Tarkan gibi Orta Asya kahramanlarının etkisini mezcetmeye; bunların çizerleri Suat Yalaz ve Sezgin Burak’ın çizgilerinin etkisi altında çalıştığı -ama onlarin ustalik seviyesine bir turlu cikamayan- tuhaf bir melez ürün olarak unutulup gitmiştir.
Bizans ordusunun içerisinde bulunan Peçenek, Kuman, Kıpçak Türklerinin Malazgirt savaşı esnasında saf değiştirme hadisesi tarihi kaynaklarda pek zikredilmeyen, bir ihtimalle anlatıya sonradan eklenen bir unsurdur (Hür, 2012). Dogru olsa bile Abasız bu vakayı albüme dâhil ederken bir de vahim hata yapar; bu Türkler Müslüman olmadığı halde Müslüman Türk karakterler onlara ‘dini dinimize bezemeyenlerle nasıl anlaşabilirsiniz’ diye sorar. (Alparslan) Bu da elbette yaraticinin tum vakayi din merkezli okumasindan kaynaklanmaktadir.
Kaynaklar:
Özbey, Murat, (1998), “Türk Kahramanlarını Çizgiye Dönüştüren Adam”, Mizah Kültürü Dergisi, Sayı 5
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder