11 Mayıs 2018 Cuma

Suat Yalaz'dan Yakın Tarih - 1




Karaoğlan’ın yaratıcısı Suat Yalaz, Yandım Ali ile başlayan yakın tarihe olan ilgisini birbiri ardına resimlediği belgesel çizgi romanlar serisi ile sürdürür. Yandım Ali’de denediği Orta Asya steplerinden Osmanlı’nın son dönemine taşıdığı “Karaoğlan” karakterinin yerine (1) bu sefer kahramanları gerçek tarihi kişiliklerdir. Kendisinden önce başka çizerlerin düştüğü tuzaga düşmemek için (ornegin Altin Sacli Kahraman)  olsa gerek Yalaz doğrudan doğruya Atatürk’ün hayatını, Kurtuluş Savaşı’nı ya da Cumhuriyet’in kuruluşunu konu edinmez. Bunun yerine Topal Osman Ağa, Çerkez Ethem ve Enver Paşa gibi hayatları tüm bu önemli dönemeçlerle iç içe geçmiş, kaynaşmış bazı tarihi kişiler üzerinden anlatır tüm bir dönemi.

Yalaz’ın belgesel çizgi romanlar serisi üzerinde titizlikle çalışılmış eserlerdir; metinler hazırlanırken pek çok kaynak taranmıştır, Yalaz’ın asıl faydalandığı kaynakları genelde resmi tarihin ana kaynakları olsa da yer yer çelişkili görüşler, farklı rivayetler de dipnotlarla özetlenir.

Yalaz’ın usta çizgileri, detaylı portreleri - arka fonları; pek çok fotoğraf, afiş, mektup, harita gibi belgeleri görselleştirilerek çizgi romanlara dâhil etmesi atmosferin kurgulanması ve inandırıcılığın arttırılmasına yardımcı olur. Savaş sahneleri usta bir aksiyon ressamı Yalaz’ın fırçasından etkileyici bir şekilde verilir. Zaten tecrübeli bir hikâye anlatıcısı olan Yalaz’ın ortaya çıkardığı kurgu da tarih içerisinde yaptığı ileri geri sıçramalar; paralel hikâyelerin aynı anda ele alınması hikâyenin akıcılığına katkı sağlar. Bu noktada aksayan tek yön, aynı başlık altında önceden zaten anlatılmış bir olayın ilerleyen sayfalarda tekrar ele alınması gibi -gazetelerde günlük tefrika amacıyla yapılan üretim yüzünden- düşülen normal tekrarlardır.




Yalaz, daha önce Başoğlu’nun yaptığı hataları yapmaz: hem Enver Paşa hem Atatürk birer portre ya da büst gibi değil jestleri-mimikleri, duyguları-tepkileri olan insanlar şeklinde resmedilir. Bu da çizgi romanın atmosferini destekler, inandırıcılığını arttırır. Başoğlu’nun yaralandığında bile tepki vermeyen insanotesi Atatürk’ü (Sarı Saçlı Kahraman), Yalaz’ın aynı sahneyi çok daha inandırıcı ve gerçekçi bir biçimde ele alması (Enver Paşa Efsanesi)'ni karsilastirmak yeterlidir. 
İlk eser 1992 yılında Sabah gazetesinde tefrika edilen 1993 yılında ise albümleşen “Enver Paşa Efsanesi”dir.

Yakın tarihimizin en tartışmalı isimlerindendir Enver Paşa; Türkiye’deki her görüş durduğu yere göre Paşanın bambaşka bir portresini çizmiştir. Bu portreler muhteris, beceriksiz, hayalperest bir sergüzeştten vatanperver, dahi bir kahramana kadar renkler içerir. Hatta benzer görüşte insanlar için bile mevzu Enver Paşa olduğunda işler karışabilir. Örneğin İslamci kesimin önde gelen kalemlerinden Hakan Albayrak  27-29-30 Mart 2010 tarihlerinde Yeni Şafak gazetesinde yazmış olduğu üç köşe yazısında İslami kesimlerde oldukça yaygın İttihatçı beceriksizliği – masonluk - ihanet kanaatlerinin aksine Enver Paşa’yı savunmuştur. Paşanın aldığı bazı kararların tarihin dayatması olduğunu, başarısızlık gibi algılanan bazı olayların ise sonrasında olumlu sonuçlar doğurduğunu işlediği yazılara büyük tepki almış, tartışma yaratmıştır.

Öte yandan Paşanın hayatı bir çizgi roman için biçilmiş kaftandır, bir çizgi roman kahramanına albümlerce yetecek macerayı kısa hayatına sığdırmıştır. Bu hayat ünlü çizgi romancı Hugo Pratt’ın da dikkatini çekmiş ve Enver Paşa Corto Maltese’nin “Semerkant'taki Altın Yaldızlı Ev” albümüne konuk olmuştur.


Çizgi romanlar boyunca Lawrence söz konusu olduğunda Yalaz’ın dili müstehzi ve manidardır; ‘beyaz tenli, mavi gözlü sarışın genç’ gencecikken Bedevilerce ‘en uzak harabelere’ götürülür. Her kelimesi Lawrence’ın eşcinselliğine yapılan atıflarla dolu metin oldukça manidar bir çizimle verilir: az sonra olacaklar yüzünden gözleri ışıl ışıl parlayan Bedeviler ve ‘parlak’ bir oğlan. Bu kirli-sapkın(!) ilişki aynı zamanda Osmanlı’ya karşı yapılan kirli işbirliğinin de temsilcisidir.  (Enver Paşa Efsanesi)

Yalaz’a göre Abdülhamid’in yaptığı yanlışlar ortadadır:  ‘Abdülhamid’in, Mithad Paşa’yı sürüp, Millet Meclisi’ni süresiz kapattıktan sonra, (toplam 33 yıl süren) kapalı, bilgisiz ve dünya gidişine ilgisiz zorba yönetimi...’(Yalaz, 1993a:23)ne karşın Namık Kemal şiirleri ile yetişmiş bir kurmay subay kuşağı imparatorluğun kötü gidişatına türlü çareler aramaktadır. Enver Bey “Millet-i Osmanî” diyor başka bir şey demiyorken bir başka kurmay subay –Mustafa Kemal- yeni bir şeyler söylüyordu: ‘Savunulması zor, ulaşılması güç, bizim olmayan yerleri, dini, töresi, geleneği bizden olmayan ulusları terk edip kendi has vatanımızı belirlemeli, sadece onun için çarpışmalı, gerekirse onun için ölmeliyiz’ (Yalaz, 1993a:27). Yalaz çizgi roman boyunca Enver Paşanın hem olumlu olduğunu düşündüğü yönlerini hem de başarısızlıklarını denge gözeterek vermeye çalışır: genç bir askerken gözüpekliğine, eşkıya karşısındaki başarılarına diyecek yoktur; teşkilatçı bir Paşa olarak ise orduyu gençleştirmiş, düzene sokmuş, ‘asker askere subay subaya benzemişti’  öte yandan düzeltilen ordu ‘hayalci ve maceracı Enver’in elinde büyük bir felakete yürüyordu’(Yalaz, 1993a:82).  

Albüm ilerledikçe her aşamada Mustafa Kemal ile Enver Paşa karşılaştırılır; Çanakkale gibi zaferler neredeyse tümüyle Mustafa Kemal’e mal edilirken Enver Paşa’nın payına Sarıkamış gibi yenilgiler, hezimetler kalmıştır. Çanakkale zaferinde Atatürk’ün rolü ve payı zaten ülkemizde her zaman bir ideolojik turnusol kâğıdı olmuştur. Atatürkçü bir tarih okuması Atatürk’ün rolünü adeta tüm savaşın yegâne kayda değer komutanı mertebesine yükseltebilirken örneğin muhafazakâr – İslamci bir tarih okuması tüm Çanakkale savaşını Atatürk’ün adını bile anmadan anlatabilir. Aynı şekilde Sarıkamış’ta donarak ölen askerlerin sayısı da bir başka siyasi turnusol kâğıdıdır. Yalaz tarafından da tekrar edilen ‘tek kurşun atmadan donarak şehit olan 90 bin asker’ rakamı bazı tarihçilere göre abartılmış bir rakamdır. Enver Paşa nasıl Sarıkamış hezimetinden sonra bunu kamuoyundan gizlemek adına basına sansür uygulamışsa; Kurtuluş savaşı sırasında da bir ona karşıt propaganda çalışması yapılmıştır. Örneğin Murat Bardakçı’ya göre bu abartılı rakam herhangi bir bozgun durumunda Anadolu’ya geçmeye hazırlanan Enver Paşa’yı karalama kampanyasının bir parçasıdır:

Ankara hükümeti, işte bu yüzden Enver Paşa aleyhinde bir karalama kampanyasına girişmeye mecburdu ve Sarıkamış bozgunuyla ilgili abartmalar da kampanyanın bir parçasıydı. Bunu, Enver Paşa ve arkadaşlarının ‘Bolşevik oldukları’, ‘Ruslar’dan para aldıkları’, hatta ‘erkeklerle kadınların birarada dolaşmasına izin verdikleri’ şeklinde daha başka aleyhte propagandalar takip edecekti. (Bardakçı, 2006)

“Millet-i Osmanî” fikri iflas edip de savaş da kaybedilince yeni bir hayalin peşinde koşar Enver Paşa: Turancılık. Bir taraftan Anadolu’ya dönüş yollarını yoklasa da maceralı hayatı Pamir dağları eteklerinde Rus mitralyözleri önünde son bulur. Yalaz, Orta Asya’ya olan ilgisi nedeniyle de olsa gerek Paşa’nın bir rüya peşinde ölümünü destansı bir şekilde ele alarak albümü sonlandırır. 



(1) Yandım Ali Karaoğlan’ın Osmanlı’nın son döneminde yaşamış reankarnasyonudur adeta. Çizim ve tip itibari ile ona benzemesi bir yana karakter olarak da çok benzer: onun gibi gözünü budaktan sakınmaz, haksızlığa dayanamaz. Düzenli bir ordunun bunaltıcı emir komuta zincirinde yapabilecek bir karakter değil başıbozuk bir maceraperesttir. En sıcak “uğraş” esnasında bile kadınlarla arası mutlaka iyiyken dinle arası pek hoş değildir, yüzeysel bir aidiyettir onun için din.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder