17 Ekim 2019 Perşembe

Transmetropolitan


Siberpunk, teknolojinin geliştiği ama bilinen, alışılmış anlamda kabul gören toplumsal ilişkilerin bozulduğu- çözüldüğü bu ilişkilerin başka bir düzlemde yeniden tanımlandığı distopik bir bilim kurgu türü olarak tanımlanır. Çoğu zaman ileri teknolojiyle birlikte sefillik, perişanlık bugünkü bakışımızla belki ahlaki düşkünlük görünür ve yaygın olmuştur. Sinemada tür için verilen en bilinen örnek Blade Runner'dır elbette ama bir diğer film Johnny Mnemonic benim asıl favorim.

İşte Transmetropolitan böyle bir distopik yakın gelecekte geçmekte. The Authority ve Planetary gibi çizgi romanlarla süper kahraman türüne yepyeni bir soluk kazandıran Warren Ellis'in yazdığı yine süper kahraman çizgi romanlarında pek çok tabuyu yıkmış The Boys serisinden tanıdığımız Darick Robertson'ın çizdiği bir seri. 1997-2002 yılları arasında 60 sayı olarak yayınlanmış seri çoktan çizgi roman klasikleri arasında yerini almış durumda. Yapılan pek çok "en iyi çizgi roman" listesinde kendine yer bulmakta. 

Artık emekli olduğunu düşünen kahramanımız Spider Jerusalem'i şehirden ve medeniyetten elini eteğini çekmiş, doğaya sığınmış saçı sakalı birbirine girmiş bir vaziyette buluruz ilk sayıda (bu halini pek çok kişi Alan Moore'a benzetmektedir). Fakat şehir ve medeniyet bulaşıcıdır, peşini bırakmamaktadır. Eski editörü yasal yükümlülüklerini ve yazması gereken kitapları hatırlatınca Spider mecburen şehre ve mesleği gazeteciliğe dönmek zorunda kalır. 
Bu noktadan sonra Spider hikayeler yakaladıkça ve bunları yazdıkça onun çağını ve şehrini adım adım keşfetmeye başlarız.





Evet teknoloji inanılmaz ilerlemiştir, her yerde kameralar ve mikrofonlar kesintisiz yayın yapmaktadır. Herkes her an ‘online’dır adeta. Bu kadar erken bir tarihte (Twitter'ın, Facebook ve Insagram’ın olmadığı bir tarihte) yayınlanmış olmasına rağmen internetin ve sosyal medyanın bugün gelmiş olduğu hali, bilgi ve haber bombardımanını, bunun nasıl insanları hem birey olarak hem de topluluklar olarak yönlendirdiğini, manipüle ettiğini Ellis eserinde tahmin etmiştir (Son Amerikan başkanlığı ve Brexit seçimlerinde sosyal medyanın rolünü ve post-truth tartışmalarını akla getirmektedir). 

Bunca teknolojik gelişme karşısında insanoğlunun ezeli sıkıntıları, varoluşsal problemleri ise devam etmektedir; teknoloji bunları çözmek yerine insanlara bunları kanalize edecekleri yeni olanakları yaratmıştır. Çizgi romanın en sık tartıştığı konulardan biri post-biyoloji ve trans-human gibi kavramlardır. 

Örneğin insanlık bir uzaylı türüyle iletişime geçmiş ve bu tür genetik kodlarını insanlara satmayı kabul etmiştir. Transient ismini alan bir grup insan ise insan olmaktan bunalmış, adım adım kendilerini genetik modifikasyonlarla bu uzaylı ırka benzetmeye başlamıştır. Devlet kişisel bazda buna müsamaha göstermektedir. Fakat bunların bir araya gelip şehrin bir bölgesinde haklarını araması ise devlet tarafından tahammül edilemeyecek büyük bir problemdir. 

Bir diğer grup ise kendi biyolojik bedenlerinin engellerinden sıkılmış, ölümsüzlüğü aramaktadır. Bunun yolu ise bellidir, milyonlarca nano robottan oluşan bir bulutsu bir ağa bilinçleri ve hafızaları yüklenir, geride bıraktıkları biyolojik beden ise adeta dinsel bir törenle imha edilir. Böylece hem biyolojinin ötesine hem de insan olmanın ötesine adım atmış olur. İnsan zihni ve bilgisayarlar arasında doğrudan iletişimi hedefleyen -belki de yıllar sonra bilinç dediğimiz şeyi mekanik aygıtlara yükleyebilecek ve simüle edecek- şirketler kurulmaya başladığını hatırlayalım.  



Yaşadıkları çağdan sıkılanlar için ise kaçacakları simüle edilmiş dünyacılar da vardır. Belli bir dönemin/coğrafyanın içinde mi yaşamak istiyorsunuz; gerçek insanlarla simüle edilen bu Westworldvari dünyalardan birini seçebilirsiniz, bir farkla : Buraya girmek isteyen insanlar bilerek ve isteyerek hafıza ve bilinçlerini sıfırlamakta yani gerçekten o dönemde yaşadıklarını sanmaktadır. 

İngiltere kökenli bir yazar olan Ellis Amerika'ya da keskin göndermelerde de bulunur: seri gelir adaletsizliği ve sosyal devletin eksiklikleri yüzünden sokakta yaşamaya mahkûm olanlar yahut çocuk yaşta fuhuş yapmak zorunda kalanlarla doludur. 



Dinler ise çoktan gerçeklik iddialarını bir tarafa bırakmış tek dertleri daha çok satmak daha çok müşteriye ulaşmak için kendilerini adeta bir ürün gibi pazarlayan metalara dönüşmüştür. Saat başı yeni bir din doğmakta ve markete katılmaktadır.    



Bütün bu savrulmalar dışında bir de büyük hikâye vardır seri boyunca süren; yeni başkanlık seçimi: şimdiki başkan "Beast" ile ondan da beter bir yozlaşma içinde olan Smiley'in yarışı. Beast adında kaba-sabalığı nobranlığı karakter zaafları ve fiziği ile Nixonvari bir başkanı simgelemektedir ama günümüzün koşullarında bakarsak Trump'ı nokta atışı yakalamıştır Ellis. 



Bütün bu hengâme içinde Spider'ın derdi ise gerçeğin peşinde koşmak, otorite ile mücadele etmek ve okurlarına bunu yayabilmektir. Birbirinden beter iki politikacının da, bir nefret cinayetini örtmeye çalışan polisin de foyalarını ortaya çıkarmaya kararlıdır. Alkolik, uyuşturucu ve zihin geliştirici madde müptelası siber punk bir uyarıcıdır adeta.  

İktidarı ve hegemonyayı karşısına alması elbette sıkıntılar doğurur. Önce öldürmeye çalışırlar sonra da sistemin bir parçası haline getirirler. Susturmayı değil onu çoğaltarak etkisini azaltmayı denerler, bir süper-kahraman olarak filmlerini, çizgi karakter olarak çizgi filmlerini ve porno film yıldızı olarak filmlerini çekerler. Böylece kendisini çoğaltarak etkisini silikleştirmeye çalışırlar. 

Ama Spider'ın deyişi ile kendisi dokunulmazdır, ölümsüzdür; zira gerçeğin peşindedir.  



Ellis kurguladığı gelecek üzerinden günümüzün dünyasına ayna çevirmektedir. Bilginin çoğaldığı ama gerçeğin bulanıklaştığı, teknolojinin hızla ilerlediği ama toplumun her kesiminin artan refahtan aynı payı alamadığı, insanlığın biyolojik tanımının bile değişmeye başladığı hem muhteşem potansiyellerle hem de korkunç olasılıklarla dolu bir dünya.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder